FATİH SULTAN MEHMED'İN SIR ÖLÜMÜ VE UNUTULAN NAAŞI

Peygamber müjdesine mazhar Fatih Sultan Mehmet’in hayatı pekiyi bilinir de vefatı ve sonrasında yaşananlar çok bilinmez. Zira Fatih’in ölümü sonrasında gerçekleşen Bayezid-Cem Sultan kavgası, Osmanlı siyaset tarihçileri için son derece ilgi çekici unsurlar barındırır. Cem Sultan’ın Memluklere sığınması, önce Rodos Şövalyeleri’ne sonra da Papalığa satılması gibi olaylar, Fatih’in başına gelen hadiseleri bir anlamda perdeler.

Fatih Sultan Mehmed Öldürüldü mü?

27 Nisan 1481’de ordusunu büyük bir sefer için hazırlayan ancak seferin nereye yapılacağıyla ilgili kimseciklere hiçbir şey söylemeyen Koca Hünkâr, daha 49 yaşında ve son derece sağlıklı bir insan olmasına rağmen daha seferin başında hastalanmış ve 4 Mayıs 1481’de daha ordusu Gebze dolaylarındayken hayatını kaybetmiştir.

Yıkılmaz denilen surları yıkan, alınmaz denilen şehri alan, koskoca Karadeniz’i bir Türk Gölü hâline getirip, Balkanların tamamına yakınını fetheden, Ortodoks Dünyası’nı ele geçirip, Ege’den Adriyatik Denizi’ne ve İtalya’ya kadar hüküm salan Fatih Sultan Mehmet, çıktığı bu gizemli seferin başında –kuvvetle muhtemel- zehirlenerek öldürülmüştür.

Bu elim cinayetle ilgili bir Rûm hekimden şüphelenilmekle birlikte, Fatih’in üzerindeki kaftanının naaşın üzerinden kesilerek çıkarılması, padişaha saygı dolayısıyla olabileceği gibi, cilde temas hâlinde insanı zehirleyen bir zehirle öldürüldüğünü de düşündürtmektedir.

Osmanlı tarihçileri, çıkacağı bu büyük seferi tehdit olarak görenlerin, içteki bazı hainleri de kullanarak Fatih’i şehit ettikleri konusunda hemfikirdir. Bu seferle ilgili, kimisi Memluk, kimisi de İtalya üzerine sefere çıkacaktı derken, bizim şahsi kanaatimiz de İtalya’ya olabileceği yönündedir. Zira İtalya’nın Otranto şehrine kadar uzanan Fatih’in eli, İtalya’yı tamamen zaptedip, Papa’yı avuçlarının içine alarak, tıpkı Ortodokslar gibi Katolik dünyasını da tamamen kontrol altına almak isteğini göstermektedir. Bir anlamda Doğu Roma’ya (Bizans) son veren Fatih, asıl Roma’yı da fethetmek istemiştir.İşin ilginç ve acıklı olan kısmı ise, Fatih’in ölümünden sonra bu vefatın –teamüller gereği- herkesten saklanmasıdır. Ancak yeni Padişah’ın Payitaht’a celp edilme sürecinde maalesef Fatih’in naaşı unutulmuş ve üç gün boyunca naaş bekletildiği –daha doğrusu defin işlemi unutulduğu için- koskoca Fatih’in cesedi kokutulmuştur.

            Konuyla ilgili saray görevlisi Baltacılar Kethüdası Kasım Bey’in yeni Sultan 2.Bayezid’e yazdığı şu sözler bu konudaki en acıklı kanıttır;

“Ol halde hünkâr müteveffa oldu (öldü), üzerinde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım Kapıcılar Kethüdasına söyledim. Ol dahi İshak Paşa’ya söyledi. Emir eylediler, mum yaktım, rayihasından (kokusundan) kimse yanına varamadı. Ben fakir usta ile bilece içini ayırtladım.”

Topkapı Sarayı’nda, sıcak mayıs günlerinde elbiseleri içinde bırakıldığı için sultanın cesedi kokmaya başladı. Ceset tamamen çürümeden Baltacılar Kethüdası Kasım ve iki hekim elbiseleri soyduktan sonra iç organlarını çıkarttılar ve daha sonra cesedi ilaçlayarak kefenleyip, defnettiler. Şehzade Bayezid, padişah ilan edildikten hemen sonra, yani Fatih’in ölümünden 19 gün sonra, cenazeyi Fatih Sultan Mehmet kendi adına yaptırdığı camiinin avlusuna defnetti.

Tarih kitaplarında Fatih ile ilgili bilinen en ilginç yanlış Fatih Sultan Mehmet’in babasına yazdığı iddia edilen mektup... Babası İkinci Murad’ın tahttan ayrılmasıyla o zaman henüz 12 yaşında olan Fatih Sultan Mehmet tahta geçince Avrupa’daki Osmanlı topraklarına taarruzlar başlamış ve Haçlı ordusu Tuna’yı aşmıştı. Fatih bu sırada babasına mektup yazarak ‘Hükümdarsan gel ordunun başına geç, eğer ben hükümdarsam o zaman emrediyorum gel ordunun başkomutanlığını yap’ sözünü söylediği Müneccimbaşı gibi geç dönem tarihçileri tarafından aktarılır. Ancak bu sözlere dönemin kaynaklarında rastlanmaz. Osmanlı tarihçiliğinin en büyük isimlerinden Halil İnalcık’ın 1444 buhranı üzerine yaptığı araştırmalar da Fatih’in babasını çağırmak istemediğini ortaya çıkarmıştır.