DİRENİŞE DÖRTLÜKLER:

Yaşam her zaman su gibi ve sorunsuzca akıp gitmiyor; en azından emekçiler, yurtseverler, namuslu ve temiz insanlar için. Şu veya bu nedenle ve bir biçimde direnme yaşamın kaçınılmazlarından oluyor. Her şeyden önce direnme yaşamı sürdürmenin olmazsa olmazıdır.

Pimini çektiler bir kez ihanetin.

Ürkütülmüş tay gibiydi ayrılıklar.

Başıboş bırakınca karanlıklarını;

Vurgun yedi filizlerle, gonca güller!

Ülkemizin tarihi asırlarca süren direnmelerin tarihidir. Kurulu düzenin efendileri ve beslemeleri direnenleri itibarsızlaştırmak için; eşkıya, çapulcu, komünist, hain gibi kavramları sorumsuzca kullandılar.

Güvenlik güçleri her koşulda güçlülerin hizmetindedir. Ülkeler için bu böyle iken; kürenin askerleri de küresel güçlerin hizmetindedir. Bunun için gelişememiş veya gelişimi engellenmiş olan topluluk veya devletlerde belirli periyotlarla askerler hizmete çağrılır(!)

Düşünmenin kapısındaydı süngülü nöbetçiler;

Düşünenler genellikle bir kazaya kurban gittiler!

Soluklarımız düğümlenirken seçeneksizdi türküler…

İşbirlikçiler yiğitlerimizi kancık pusularda öldürdüler!

Sistem, egemenlerin çıkarlarını güvenceye almayı ön plana alınca; hizmetindeki sınıf bilincinden yoksun emekçileri, egemenlere karşı olan bilinçli emekçilere karşı kullandılar! Yönetenler azınlık olmalarına karşın, kurdukları sistemlerle çoğunlukları yönetmenin yollarını buldular(!)

Çıkarcıların kışkırttığı aldatılmışlar,

Bizden iken, yürüdüler üstümüze(!)

Dahası bizleri hoyratça ezmek için;

Kendi tenlerini de çiğneyip geçtiler(!)

Direnmek, devrimcilerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve yaşama tutunabilmeleri için tek yoldur. Yaşamını sürdürebilmek için direnenleri sadece, aşağılık çıkarlarını sürdürmek isteyenler suçlayabilir.

Bir düğün gibi kavgalardan gelmekteyiz.

Paylaştığımız umutlar, açmazlar kuytusunda…

Ayrılıkla nişanlı, ölümle sözlü hayatımız!

Bu bizden taşan ve içimize sığmayan içimizdir!

Devrimci geleneğe sahip çıkan dürüst, namuslu ve yurtsever yürekli insanlar; emeğin ve insanlığın bayrağını taşımayı bir onur saymışlardır! Bu onurlu insanların yığınla örneği var ve “Üç Fidan” onlardan olan bizimkilerdir!

Yenilgilerde öğrendik direnmeleri,

Birlikte göğüs gererek ölümlere.

Kazanma umudumuz vardı hep;

Kahpe ölümlerle gelmeseydiler üstümüze!

Devrimcilerin kavgası, kazanıncaya kadar sürer. Mevzi yenilgiler kesin bir son değildir; yaşam sürdüğü sürece, kavgası devam eder.

Vurgun yemiş baharları yaşadık,

Ve tanık olduk gençlerin yok edilişine.

Çığlıkların böldüğü gecelerde diken üstündeydik;

İşkencelerde hoyratça parçalandı yüreklerimiz!

“ÜÇ FİDAN” 12 Mart faşist darbesinden sonra, kitabına uydurularak yok edilenlerdendir(!) Onları kurtarmak için kendi canlarını ortaya koyan yoldaşları da yok edilmişlerdir. Buna Kızıldere kapanı ve Nurhak çatışması denmiştir(!)

Ve bu bitişlerdeki çoğalmalarımız,

Çözülürken güçlenmeler eşiğindedir.

Umutla bir olmaya akan çağlayanlar,

Denize akmaların dönülmez ligindedir!

En uzun, en kalıcı ve en yıkıcı darbe 12 Eylül darbesiydi! Bu faşist düzenlemede aynı anda birden fazla değişken kullanıldı. Faşist darbeyi kalıcı kılmak için toplumun genleriyle oynadılar. Milliyetçiliği din sosuna bulayıp Atatürkçülük diye yutturmaya çalıştılar. İnançlar üzerinden şekillendirilen toplum bunu pek yadırgamadı, çünkü bünyeleri buna uygundu! 1961 Anayasası başta olmak üzere birtakım kurumları ya değiştirdiler ya da etkisiz kıldılar. Gerek duydukları kurumları da kurdular; YÖK bunlardan biridir.

Bir umut gövertmiştik kaygılara inat…

Yaşamı yaşanılası kılmak adınaydı kavgamız!

Elinden tutarak yoksulun, çaresizin…

Gül goncalarını yeşerten sevdalılarla.

28 Şubat, en çok ondan yakınanlara hizmet etmiştir. Yeni bir rejimin omurgasını çatarak yola devam etmeyi sağlamıştır. Egemenler koalisyonu yeniden biçimlendirilmiş ve cemaatlerde denkleme dahil edilmiştir(!) Süreç içinde ittifakın baskın cemaati bürokrasiye de egemen olmuştur. Bu aşamadan sonra paylaşım sorunları ortaya çıkmış ve sonra savaşa evrilmiştir(!) Paylaşımda ortak istemeyen yapı, öteki ortaklarını tek tek devre dışı bırakmıştır. Bu arada, “yetmez amacılar” kullanışlı aptallar çöpe atılmıştır.

Gözyaşlarıyla yıkanmış yürek saflığında;

Aydınlık emzirecek göğüsler uyanır sabaha…

Umut aşklarda, umut sevdalardadır artık.

Başka yolu yok, kurtuluş kavgadır artık!

Toplum nereye gitmesi gerektiğine karar verdiğinde; onların korkusu yere göğe sığmamış ve tüm güçleriyle geziye saldırmışlardır! Öte yandan ordunun etkinliği sıfırlandığından (vesayetten çıkış), artık darbeleri farklı kurum ve güçler kotarmaya çalışmıştır. Normalmiş gibi gözüken veya gösterilmeye çalışılan seçimler, kazanmak için değil; kaybetmemek üzerine yapılandırılmıştır. Ne yazık ki, 52 ve 48 olarak duyurulan sonuçlarda, 48’in 52’den büyük olduğu ileri sürülür olmuştur. Çünkü, milli irade açısından 52’nin içinde tam olarak sayıları bilinmemesine karşın; Suriyeliler, Afganlılar, Afrikalı sığınmacılar ve birçok ülkede vatandaşlığa geçirilenlerin oyları olduğu ileri sürülmüştür.

Uykulara göz kırpmayan kavgada,

Yalnızlıklar soyundu birlikteliklere…

Dişiyle, tırnağıyla tutunup yaşamaya,

Çektiler barikatlarda düşenleri göndere!

Eskiden ülke varlıklarını iç ve dış saldırılara karşı devlet savunurdu. Bu nedenle sınır namustur denmekteydi. Bu yaklaşım öteki ülke kaynakları içinde geçerliydi. Şimdi durum değişti; artık vatandaşlar, gerçek sahiplikten doğan haklarla; ormanları, yaylaları, kıyıları, dağları savunma çabası içindeler. AKBELEN’de ormanlarını savunanların karşısında kim var? Şirketleri savunan jandarma ve polis… Direnen köylüler muhalefete de önderlik etmekteler(!)

Ülkesi, halkı, doğası ve insanlık için çaba harcayan tüm yurtseverleri kutluyor ve onlarla olduğumuzu bildiriyoruz. Bu mücadele süreci içinde aramızdan ayrılanları saygı ve özlemle anıyoruz!