Yaşam rehberi olma iddiasında olan bu iki kavramın kurguları doğru ve yanlış kavramları üzerine yapılandırılır. Bunun göstergesi adalettir. Adalet eşitlik temelli bir duyarlıktır. Adalet, olası haksızlıkları önleme işlevine sahiptir. Her iki yapıda dürüstlüğü omurga olarak görür ve benimser. Gerçekliğin test edildiği alan somut yaşamdır. Söylem ve eylem uyuşmazlığı yaşam vitrininden yansır. Genel kural ve taleplerde sorun olmayabilir ama, sorun uygulayıcılardan kaynaklanabilir ki; işte bu noktada ahlak devreye girer. Ahlak toplu yaşamın güvencesi, vicdan ahlakın bekçisidir.
Ahlak bir tür yaşam rehberidir. Bu nedenle ahlak için yaşama biçimi denir. Dinde yaşam rehberi olma çabasındadır. Ahlak somut olay ve olgulardan elde ettiği çıkarsamaları yaşama uyarlamaya çalışır. Olgulardan ve olaylardan elde edilen bulguları insanlığın kültür hazinesinde biriktirir. Bu birikim tüm insanlık ailesinin kullanımına sunulur. Din aynı şeyi ahlakın çıkarsamalarından derlemeye çalışır. İnsanlık oluşumu inançları önceler…
Yaşamın tahkim edilmesi sürekliliğinin güvencesidir. Kendini geliştirme yaşama ve kendine saygı duyan öznenin temel işlev ve görevlerindendir. Empati(duygudaşlık) eşitlik temelli bir farkındalıktır. İyiliğini istemek inanç temelli ve yararını gözetmek ahlaki gerekirciliktir. Somut ile soyutun kaynaştığı bir fotoğraf sunar bu gerekirci olgu.
Toplumsal barışın temelinde inanç güzellemeleri (iyilik, doğruluk, dürüstlük, hak yememek, yardım) var. Ahlak cephesinde sorumluluk bilinci var. Bilinç gelişmişliği, özgürlüğü, bağımsızlığı ve üretkenliği işaret eder. Bu yaklaşımlar, toplumsal düzenin olmazsa olmazlarıdır. Toplumsal yapılarda inançlar statükonun hizmetindedir. Aynı yapılarda ahlak bilgili, bilinçli ve özgürlüğü içselleştirmiş bireylerle yaşam alanına yansıtılır. Bunun en anlamlı tezahürü sivil oluşumlarda görülür. Toplumlar için yaşamsal öneme sahip olan sivil duruşlarla çatılan oluşumlar, statüko koruyucularının hedefinde olur. Farklı bir biçimde söylersek; özgürlükçü, bağımsız, üretken ve yaratıcı bireyler kurulu düzene muhalif olurlar. Demokratik yapılarda bu durum açık bir sorun değildir. Temel hakların ve hukukun üstünlüğünün gözetilmediği otoriter yapılarda, kesinlikle yaşamsal bir sorundur. Bruno’yu canlı canlı yakanlar, Hallacı Mansur’un derisini yüzerek yakanlar, Galileo’yu ölüm tehdidi ile susturanlar ve Sokrates’e baldıran zehrini içirenler bunlara örnektir.
İnanç yaşamlara ve insanlığa ne kadar saygılı ise, ona o kadar saygılı olmak gerekir. İnanmak kesinlikle iradi tercih kullanma konumunda olan bilinçli insanların özgür tercihleri ile olmalıdır. Akıllı varlıklar için öğrenme yaşam boyu süren bir etkinliktir. İnanç bir biçimde, bir defada belletilen değişmezlerden oluşur(!) İnanç belletme sınırlarının erken yaşlara çekilmesi boşuna değildir. Noksan tamamlayıcısı olan inancın akıl ve mantıkla karşılaşmasını geciktirmek çabasındadırlar. Her şeyden önce, güvenilir inancın böyle bir endişesi olmamalıdır.
Erken yaşta bagajı doldurulan çocukların soru sormaları, araştırıp soruşturmaları engellenmiş olur. Çünkü olası soruların yanıtları kendilerine hap olarak sunulmuştur(!) Olgun birey inancını el yordamı ile değil, akıl ve mantık yardımıyla yapılandırır. Bu yarının büyüğü olacak olanların elinden alınmış olur. Biz özgürlüğü, seçenek kullanmak olarak tanımlarız. Seçeneği olmayanların özür olmaları olası mı? Çocuk aklının ön kabulleriyle oluşan bir bagaj; yeniliklere, değişim ve dönüşümlere olanak tanımaz. Bu olumsuzluk, geçmiş ile geleceğin bağını koparır. Anlamayan, anlamlandıramayan, sorgulayamayan bir emir kulu çıkar ortaya. En savunmasız bireyler bunlardır. Bu nedenle yoz ve yobazların hizmetinde olabilirler(!)…