DİDİMCE…

Ah şu kentler...

Akıp giden zamanın içinde duraksadığımız,

Soluklandığımız ve de kök saldığımız kentler...

Sahiplendiğimiz, benimsediğimiz kentler...

Ve bir türlü çekip gidemediğimiz kentler...

Sebepsiz, katıksız sevdalandığımız kentler...

Kendi şarkısını kendisi yaratan kentler

İşte Didim, Didimcesiyle sesleniyor:

Bir şarkı söyle...

İçinde, Altın ve kum olsun...

Bir dilek tut, bilirse ancak Medusa bilsin...

Bir renk giysin gözlerin, gökyüzü ve deniz kıskansın...

Mavilerden mavi beğen, olursa adı Didim olsun...

Bir meşale yak barış için, suyun ötesine şavkı vursun...

Efeler çıksın meydana, davullar çalsın, zurnalar ötsün...

Ve yankısı duyulsun dünyanın dört bir yanından...

Bir şarkı söyle...

İçinde barış ve hoşgörü olsun...

Yürekler sevgiyle, dostlukla dolsun...

Kucaklasın, sarsın, sarmalasın ve çiçeklesin

Örtsün üstünü sonsuza dek düşmanlıkların...

Bir şarkı söyle...

Geçmişin içinden süzülüp gelsin

Çarpsın Didim’in duvarlarına ve yankılansın

Medusa kanatlansın, ak güvercine dönsün...

Dile düşsün, dile vursun ve dillere destan olsun...

Güzelliğe dair ne varsa, Didimce olsun...