Nerede ise yazılarını 40 yıldır severek okuduğumuz yazar Cengiz Aytmatov "Hayatta en zor mesele; her gün insan kalabilmeyi başarmaktır..." diyerek asılında ne yapacağımızdan ziyade yaşadığımız zaman zarfında toplumu sıkıntıya vermeyecek şekilde bir hayat sürmemiz gerektiğini öğütlüyor.
Birkaç kişinin bir araya geldiği sohbetlerde herkes kendisinin “karınca ezmez” kişilikte birisi olduğunu etrafına zarar vermemek adına kılı kırk yardığını anlatır, yaşadığı zaman zarfında başından geçen ve kendisinin hoşuna giden davranışlarını da ballandıra ballandıra anlatmaktan büyük bir zevk alır.
Etrafımızda bizim saydığımız meziyetlere sahip pek çok insan görebiliriz, bu yapıdaki insanlarında toplum adına çok büyük bir kazanç olduğunu kabul ederiz, ancak bu kadar fazla iyi insanın bulunduğu bir toplumda bu kadar sorun neden yaşanıyor, hemen her gün hayatımızı zindan eden, içimizi acıdan bu kadar kötülükler kimler tarafından yapılıyor sorusuna da bir türlü cevap bulamıyoruz.
Böylesi güzel hasletlerin bulunduğu toplum yada toplumlarda hayvanlara eziyet ediliyor, konuşarak, anlaşarak çözülebilecek pek çok problem bir anda olağan üstü kavgaların yaşandığı meydan savaşlarına dönüşüyor, Çocuklara zarar veriliyor, bakıma muhtaç bayanlara yapılan eziyetlerde cabası.
İlk okula başlayan hatta ana okullarında hayata merhaba diyen çocuklarımıza “nasıl iyi insan olunur, nasıl merhametli bir kişi olarak hayata hazırlanır” gibi temel öğretiler yerine “nasıl para kazanılır, hayata kısa yoldan atılmak için neler yapılır” gibi toplumu yarıştıracak bilgilerin verilmesi dolayısı ile bir türlü arzulanan toplumu göremiyoruz.
Trafikte yaşananlara dikkat edin, normal şartlarda halis-muhlis bir vatandaş olan sesi soluğu çıkmayan,” ağzına vur lokmasını al” diyebileceğimiz çok sayıda insan aracın direksiyonuna oturur oturmaz adeta bir canavara dönüşüyor, ne kanun tanıyor nede kural, kendi yaptığı hatalar dolayısı ile zarar verdiği insanların farkına bile varamayan bir despotlukta hayat sürüyor.
Bir kamu kurumunda çalışan ve boşalan genel müdürlüğe yada daire başkanlığına aday olan bir bürokrat sırf o makama ulaşabilmek adına aynı yere talipli başka birisi için yapmadığı hiçbir kötülüğü bırakmıyor, Rakibi ile ilgisi olmayan iftiraları atmaktan bir an bile geri durmuyor, liyakat-hak-hukuk gibi kavramları ise gözü görmüyor.
Ticaret yapan bir başkası topluma hileli mal satmaktan asla imtina etmiyor, topluma sattığı özürlü mamuller dolayısı ile kimin ne kadar zarar göreceğini son derece geniş bir kitlenin sağlığı ile oynadığını asla düşünmüyor , sadece ve sadece “mühim olan benim şahsi menfaatim” diyerek elinden geleni arkasına koymuyor.
Bizim toplum oldum olası siyaset kurumundan ve siyasetçiden şikayetidir, Siyasetçilerin özellikle seçim zamanı birbirlerine karşı hakarete varan sertlikte konuşmalar yaptıklarından dertlenir ancak aynı vatandaş kendisinin karşı karşıya kaldığı en küçük bir sorun anında muhatabına nasıl küfürler hakaretler ettiğinin muhtemelen farkına bile varmaz.
Bizi “İnsan olarak kalmaktan uzaklaştıran” davranışlar ile nasıl karşı karşıya kaldığımızı yada bu davranışlardan kurtulmak adına neden geç kaldığımızı söyleyecek kişi yada kişilerin olmaması da ayrı bir sıkıntı,
Dünyayı düzeltmenin önce kendimizi düzeltmekten geçtiğini, bizi biz yapan değerlerden uzaklaştığımız zaman zarfında hem kendimizi hem de etrafımıza zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayacağımızı karşımıza geçip kim anlatacak doğrusu merak ediyoruz.
Bizi biz yapan değerlerden her geçen gün biraz daha fazla uzaklaşıyoruz, dostluğun, arkadaşlığın nerede ise kayıplara karıştığı kişisel menfaatlerin öne çıktığı, ahlaki kuralların her geçen gün daha fazla yozlaştığı bir dünyada elbette ki insan olarak kalmakta zorlaşıyor.
Bu konuda yani “Her gün insan olarak kalmak” noktasında herkes el birliği yapmadıktan , başkasına yapılan bir kötülüğü kendimize yapılmış gibi kabul etmedikten sonra daha iyi bir dünya beklentisinin de beyhude olduğunu , böyle bir beklentinin kendi kendimizi kandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacağını artık anlamamız gerekiyor.
Bu dünyada “Her gün İnsan olarak kalabilmek” adına önce kendimizi düzeltmemiz gerekiyor, kendimizi düzelttiğimiz an hem insanlık adına büyük bir adım atmış olacağız ,hem de artık her geçen gün daha fazla çürümeye devam eden bu dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması adına mesafe almış olacağız.
Aksi takdirde çürüme kaçınılmaz.