BU KAÇINCI BEŞİNCİ KEZ?

Eskimeyen bir eski yazımı okurlarımla paylaşmak istiyorum:
Hukuk ve adalet herkese gereklidir. Kimine bu gün kimine yarın… Yani, insani bir gereksinimdir hak ve adalet istem ve beklentisi. Her birey bir gün böyle bir gereksinim içinde olabilir. Hani derler ya, düşmez kalkmaz bir Allah!... Kimin ne zaman düşeceği hiç belli olmaz. Düşme olasılığı en az olanlar,
her koşulda tüm olasılıkları hesaba katabilenlerdir. Bu gibi kişiler akıllı insanlardır ve bunlar akılsızların ayak bağıdır. Kazara bir gün bir akılsız veya kıt akıllı beklenmedik noktalara erişir ise; zücaciye dükkânına giren fil gibi her şeyi kırıp döktüğünde ona engel olacak olan düşünebilen biri olur. Bu
kişiler topluma önderlik edebilecek olan kişilerdir. Ancak bu gibi kişiler yetersiz yönetenlerin en tehlikeli olarak gördükleri kişilerdir.
Akılla ve mantıkla bağdaşmayan gelişmelere tanık olmaktayız. Kendisini tartışılmaz otorite olarak gören ve bu görüşe gözü kapalı olarak katılan yığınlar var. Bu yığınların mantıklı olarak hareket ettiklerini söylemek olası gözükmemektedir. Kitleler yoksullaştırılırken onlara farklı ad ve biçimlerde
yardım etmek ve bu yardımları bir ihsanmış gibi sunmak yanılgıların ve bağımlılıkların başlangıcıdır.
Çünkü hiçbir yöneten hiçbir yardımı kendi varlıklarından(cebinden) karşılamaz. Açları yoksulların doyurduklarını bilmekteyiz. Milyonlarca aileye farklı adlar altında yardım yapılıyor ise; toplumunazımsanma yacak bir kesimi rehin alınmış demektir! Yaşamından rehin alınanların kendisi için yaşamadığı kesindir!
Mutlaka ders çıkarılması gereken eski bir öykü var. Bu öyküde toplumsal iletişim aracı kilise çandır.
Çan bir kez çalındığında bir vatandaşın öldüğü duyurulurmuş. Çan iki kez çalarsa eşraftan birinin öldüğü anlaşılırmış. Çan üç kez çalındığında büyük bir devlet adamının öldüğü duyurulurmuş. Kralöldüğ ünde ise, çan dört kez çalarmış. Bir gün bu toplumda çan beş kez çalmış. Halk bunun nedenini
öğrenmek için kiliseye koşmuş. Çanı çalan, bir davada yargılanan ve haklı olmasına karşıncez alandırılan kişiymiş. Bu kişiye çanı neden beş kez çaldığı sorulunca şu yanıtı vermiş: “ Adalet öldü!” Bu kaçıncı kez duyduğumuz beş kez çalan çan? Toplumun suskunluğu, korkusu veya aldırmazlığı hiç hayra alamet değil. Çünkü korkmak veya sinmek ya da süreçten bir biçimde karlı çıkmak aynı uçuruma yuvarlanmamıza engel olmuyor, aksine frensiz aracın daha da hızlanmasına neden oluyor.
Bu konu ile ilgili ilginç bir tarihi örnek var. Alman Papaz Martin Niemöller yaşadığı bir gerçeği şöyleaktarıyo r: “Önce sosyalistler için geldiler, ben sosyalist olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra sendikacılar için geldiler, sendikacı olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra Yahudiler için geldiler, Yahudi olmadığım için sesimi çıkarmadım.
sonra benim için geldiklerinde, benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı!” İşte şimdi tam da bu noktadayız. Önce Fetöcüler’i topladılar ama içeriye alınanların veya görevden alınanların tamamı Fetöcü değildi. Çünkü hemen muhalefeti hedef aldılar. Aslında değerlendirme mantığı çok ilkeldi; benden değilsen vatan hainisin dendi(!) Oysa emekçi insanların bundan başka vatanları yok. Fetö ABD’yi vatan olarak görebilir. Hizmet ettiği kesim onu her koşulda korur ve
kollar. Alın teri ile yaşamını sürdüren dürüst ve temiz insanların vatanı tektir. Bunun için can vermeyi bile göze alırlar.

Hak ve adalet her zaman ve her koşulda olması gerekendir. Adil davranmak her şeyden önce tutarlı olmaktır ve insan olmaktır. Bu konu ile ilgili ilginç bir örnek var. Deniz Gezmiş yargılanmaktadır. 
Yargılayan heyete bakarak güler. Bu harekete bozulan hâkim sorar; “Neye gülüyorsun?” diyesorunca, Deniz yanıtlar; “Tam arkanızda ADALET yazıyor!” der.