Av­ru­pa’da Türk Olmak

“İki yıl ça­lı­şıp dö­ne­ce­ğiz…”
1960’ların sol­gun tren fo­toğ­raf­la­rı­na ka­zı­nan bu söz­ler, ger­çek­te bir göç öy­kü­sü­nün değil, bir ka­lı­şın ses­siz du­yu­ru­suy­du. Gri pal­to­la­rın cep­le­rin­de pa­sa­port, tahta ba­vul­la­rın­da biraz zey­tin, biraz acı biber sal­ça­sı, avuç­la­rın­da biraz da mem­le­ket top­ra­ğı, göz­le­rin­de utan­gaç, sı­kıl­gan ve biraz da kı­rıl­gan bir umut vardı.
Ama iki yıl geç­me­di, iki nesil geçti.

Bugün Av­ru­pa’nın taş kal­dı­rım­la­rın­da yal­nız­ca dö­ner­ci­ler değil, anı­lar da do­la­şı­yor. Sos­yal med­ya­dan bay­ram­la­şan de­de­ler, Al­man­ca rü­ya­lar görüp Türk­çe du­alar eden to­run­lar, iki dil ara­sın­da kim­lik ara­yan ço­cuk­lar... Kimi an dört dil bilen bir mü­hen­dis, kimi an henüz Al­man­ca bil­me­yen ama mi­na­re göl­ge­sin­de kök tut­ma­ya ça­lı­şan bir işçi…
Ama her ko­şul­da onlar, hep biraz “ya­ban­cı” kal­dı­lar.

Dış­la­ma mer­di­ven­le­ri ve “Hoş” bu­lun­ma sı­ra­la­ma­la­rı üze­ri­ne ya­pı­lan bir sos­yal medya yo­ru­mun­da şöyle de­ni­yor:
“Türk­ler hoş ama Su­ri­ye­li­ler gel­me­sin.”

Bu söz­ler, Batı’nın göç­men­le­re iliş­kin oluş­tur­du­ğu yapay hi­ye­rar­şi­nin kısa bir öze­ti­dir. Dün ken­di­si­nin "pis ko­ku­lu" bul­du­ğu Türk­le­ri bugün "makul ya da mak­bul" ilan eden­ler, bu­gü­nün "öte­ki­si" olan Su­ri­ye­li­le­ri hoş gör­mü­yor­lar. Oysa unut­tuk­la­rı bir şey var:
Dün Türk­ler de “is­ten­me­yen”lerdi.
Çuval pan­to­lon­lu, sa­rım­sak kokan ka­ri­ka­tür­ler­de ya­şa­tı­lan Türk­ler; gü­nü­müz­de Av­ru­pa'nın en iyi ke­bap­çı­sı ol­du­lar; ama yine de tarih, dö­ne­rin ya­nı­na iro­ni­yi de ko­yu­yor.

Bir Alman şöyle diyor:

“Türk­ler en­teg­re ola­ma­dı.”

Bir Türk ona yanıt ve­ri­yor:

“İçten­lik­le, dost­ça kaç kez soh­bet ettik se­nin­le? En­teg­ras­yon tek ta­raf­lı bir yü­küm­lü­lük­se, o zaten en­teg­ras­yon de­ğil­dir. Ben Su­ri­ye­li­le­re Türk­çe öğ­ret­tim. Peki sen bana Al­man­ca öğ­ret­tin mi?”
El­bet­te ki sorun en­teg­ras­yon/ uyum­lan­ma değil yal­nız­ca, sorun kabul gör­mek, içe sin­dir­mek...
Oysa Türk­ler'den; iç­ten­lik­le çağ­rıl­ma­dan bir sof­ra­da, ev sa­hi­bi gibi dav­ran­ma­la­rı bek­le­ni­yor. Ama sof­ra­ya otu­rul­du­ğun­da o Türk'ün önüne tabak kon­mu­yor.
Çünkü bunca geçen yıl­la­ra kar­şın Türk­ler hâlâ “mi­sa­fir”, hâlâ “gas­tar­be­iter”.
Ama artık geri dö­necek bir yer­le­ri yok ki ül­ke­le­rin­de de...

Bugün Türk göç­men­ler yal­nız­ca iş gücü değil, kül­tü­rel ha­fı­za ta­şı­yor. Av­ru­pa kent­le­ri­nin ça­tı­la­rın­da yal­nız­ca ki­re­mit değil, bay­ram sa­ba­hı ko­ku­la­rı da var.
Ce­na­ze hel­va­sı ya­pı­lan evler, Al­man­ya’nın or­ta­sın­da Tür­ki­ye’nin kır­gın ez­gi­le­ri­ni ça­lı­yor.
Evet Türk­ler yal­nız­ca en­teg­re ol­ma­dı­lar; o top­lum­la­rı dö­nüş­tür­dü­ler.
Yine de bazı resmi bel­ge­ler­de Türk­ler “ya­ban­cı” ola­rak yaf­ta­la­nı­yor.
Çünkü “aidi­yet”, otu­rum iz­niy­le değil, ba­kış­la, o göç­men­le­re ve­ri­len de­ğer­le olu­şur..

Ve di­yor­lar ki Türk­ler ül­ke­le­ri­ni se­vi­yor ama "ül­ke­le­rin­den başka" her yerde ya­şı­yor­lar.
Bu söz­ler, yü­zey­de naif bir göz­lem gibi gö­rün­se de, özün­de örtük bir dış­la­ma taşır.
Bir tür "artık bu­ra­da ol­ma­nı­zın sü­re­si doldu" de­me­nin ki­bar­ca­sı­dır.
Tıpkı 1980’lerin Al­man­ya’sında Türk­le­rin asla “ev sa­hi­bi” sa­yıl­ma­dı­ğı gibi.
Oysa Al­man­ya, Hol­lan­da, Fran­sa gibi ül­ke­ler, Türk­le­ri biz­zat ken­di­le­ri ça­ğır­dı.
Ne­den­se Av­ru­pa­lı­lar bu ger­çek­le­ri bugün anım­sa­mak is­te­mi­yor.

Göç; gö­nül­lü bir yü­rü­yüş de­ğil­dir.
Göç bir rota değil, bir zo­run­lu­luk­tur.
Yok­sul­luk iter bazen, bazen savaş, bazen yal­nız­ca umut.
Ama hangi ne­den­le olur­sa olsun, göç­men her an uzun süre kal­dı­ğın­da “yük”, ka­lı­cı ol­du­ğun­da “teh­dit” olur.

Ve o an biri çıkar, tüm ta­ri­hi şu söz­ler­le özet­ler:

“Sizi biz ça­ğır­ma­dık.”

Ama ça­ğır­mış­lar­dı. Hem de en açık söz­ler­le... Dev­let­ler arası ant­laş­ma­lar­la, da­vul-zur­na­lar eş­li­ğin­de ya­pı­lan tö­ren­ler­le ça­ğır­mış­lar­dı.
Bugün Av­ru­pa’da Türk olmak;
Bazen bir ke­bap­çı­nın ta­be­la­sın­da,
Bazen bir üni­ver­si­te dip­lo­ma­sın­da,
Bazen bir mezar ta­şı­nın ba­şın­da­ki dua se­sin­de ken­di­ni gös­te­rir.
Ne tam içeri alı­nır­lar, ne de ta­ma­men dış­la­nır­lar.
Ama Türk­ler; hep orada var­lar. Kök sa­la­rak, iz bı­ra­ka­rak, ya­şa­ta­rak…