ANKARALI PAŞA’DAN MEKTUP VAR…

Şikâyetim var...

Adım Paşa, ya da Çomar, belki de Fino, Tüylü, Pako, Postal, Benekli…

Sizin bana koyduğunuz isimler, benim için önemli değil, ben bir köpeğim ve insanoğlu yokken de, ben vardım.

İnsanoğlu beni yanlış anlıyor ve değerlendiriyor. Benim hakkımdaki önyargılarına, çok kızıyorum, bazı da gülüyorum, neler düşünüyorlar, benim hakkımda neler...

Birbirlerine kızdıkları zaman "köpek" diyorlar. Ben çok üzülüyorum bu durumlara…

Benim adım köpek ama her nedense bazı zaman da "it" diyorsunuz bana.

Ne anlama geliyorsa daha anlamış değilim."İtle yatan, bitle kalkarmış", "İt, iti ısırmazmış". İt’i an, çomağı hazırla derken de şiddet yanlısı olduğunuzu hemen ortaya koyuyorsunuz…

Kötü işlerinize âlet etmeyin beni. Siyasetinize de karıştırmayın beni. Hele " it ürür, kervan yürür" diyerek yolsuzluğunuza, hırsızlığınıza da adımızı karıştırmıyor musunuz ifrit oluyorum. Bazılarının da mezhebi gereği kediye, köpeğe ve kadınlara ellere değdiği zaman abdestleri bozuluyormuş… Bunu da anlayabilmiş değiliz…

Biz, zaman zaman arkadaşlarımızla dalaşırız, bu bir sevgidir, bir oyundur. Siz bunu tutup savaş uçaklarıyla yapıyorsunuz, bir de adına "İt dalaşı" diyorsunuz. Olmaz, böyle şeylerin şakası mı olur ?..

Ekmek yediğim kapıya ihanet etmem. Yalan, dolan bilmem, haksızlık yapmam. Sevdim mi çok iyi severim. Günlerce aç susuz kalsam, sabırla beklerim. Kovsalar da, gözlerimi kapayıp, Kafdağı’nın arkasına bıraksalar da yine gelir bulurum. Bu bir sevdadır, bu bir aşktır.

Bazılarınız çok kötü davranıyor bize. Taşlarla, sopalarla saldırıyorlar. Bizim de canımız yanıyor. Zorunlu olarak, kendimizi savunmak için ısırmak zorunda kalıyoruz. Biliyor musunuz sonra ne kadar üzülüyoruz bu duruma...

Bazıları da bizi sevdiklerini söylüyorlar, evlere bahçelere hapsediyorlar. Her türlü yiyeceği önümüze koyuyorlar. Ama biz böyle istemiyoruz. Çok sıkılıyoruz kapalı yerlerde kalmaktan. Sonra sahibimiz gibi çok kilo alıyoruz, şişmanlıyoruz, koşamıyoruz. Böyle giderse köpekliğimizi unutacağız. Biz koşmalıyız, havlamalıyız, dalaşmalıyız...

Beni köpek gibi sevin. Benim de bir takım haklarım var. Nasıl sizlerin bir " İnsan hakları" varsa, benim de hayvan haklarım var.

Bu dünya hepimize yeter. Ama görüyorum ki: Her yeri kirlettiniz, beton yığını yaptınız, içecek su bırakmadınız, bir de bizleri seviyor numarasıyla evlere bağladınız. Şimdi de sokakları, parkları, bahçeleri bana yasaklıyorsunuz. Çıkaracağınız yasa ile de ölüm fermanımı çoktan hazırlamış oluyorsunuz. Bu Dünyanın sadece size ait olduğunu, sanıyor, çıkarlarınıza, bencilliğinize uygun yasalar çıkarıyorsunuz, bunun adına da demokrasi ve uygarlık diyorsunuz…

Bu gidişata, dur dememiz gerekiyor, yoksa yok olup gideceğiz, yakında köpeklikten çıkacağız.

Ürememizi engellemek için güya bizi düşünerek kısırlaştırma yapıyorsunuz. Oysa bizim güçlü üreme içgüdümüz var. Üremeyi, insanoğlundan daha çok seviyoruz. Bizim yavrularımızın, güzelliğine doyum olmaz. Biz onları çok severiz.

Siz bizi evlere hapsetmek yerine, doğal koşullar sağlayın, güzel bir çevre sağlayın. Biz bu dünyanın dengesiyiz, bu dengeye de katkıda bulunuyoruz.

İnsanoğlunun egoistliğinden ve biz köpekleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasından usandık.

Umarım bu yazımı, insanoğlu okur da aklını başına toplar, biz hayvanlara ve çevreye saygılı olurlar. Bizim de bir can taşıdığımızı, kişiliğimizin olduğunu, sevgiyle beslendiğimizi bilirler. Hazırladıkları insani- dolayısıyla hayvani- olmayan doğaya aykırı katliam yasasından vazgeçerler. Biz insanlarla, doğayla çevremizle varız ve hep de öyle olacağız…

Beni bekleyin, yine yazacağım bu konuları…

Hoşça kal, Ey hayvan arkadaşım insanoğlu…

Ankaralı Paşa