ANALAR DERTLERİN ANASI!

Analar dediğimiz zaman kadınlardan söz etmiş oluruz. Kadınlara özgü olan analık, özünde yaşamın anası olmaktır. Kadın yaratan, erkekler yaratan yardımcısıdır. Erkekler bu durumu hazmedemedikleri için, temelde kaba kuvveti ve bastırma yolunu seçmişlerdir. Erkek egemen yapılar, ardıllara aktarılmaktadır. Oysa yaşamsal birliktelik hemen hemen her koşulda yaşamı eşitler birlikteliğine dönüştürmüştür. Bir kısım tutucu ve bağnaz erkekler bu eşitliği hazmedememektedir. Bunun sonucunda ise, baskı, şiddet ve görmezden gelme yaklaşımları tercih edilmiştir. Tolum iyiye doğru giderken sorunlar hafiflemektedir. Sorunlu zamanlarda ise, toplumun zayıf halkaları daha çok etkilenmektedir. Kadınlar, çocuklar, hastalar ve yaşlılar toplumun zayıf halkalarını oluşturmaktadır. Bu oluşumu erkek egemen yapılar üretmektedir. Bu konuda bir gerçeğin altını çizmek gerekirse; kadını insan olarak görmeyenlerin insan olması olası değildir!...

Nevzat Çelik yoldaşımın dizeleri eşliğinde, analar için bir şeyler yazmak istedim. Çünkü iklim ayaza savrulunca önce analar ağlar! Şimdi tam tamına böyle bir iklim egemen kılınmak isteniyor. İşsizlik, yoksulluk, önlenemeyen enflasyon yaşamları zora sokuyor ve yükün en ağırı anaların omuzlarında:

“Bilmem kaç dolara pazara sürülen Havva değil

Etimizden kanayan acımız”

Onlar, sorumluluğun sorumsuzca yüklenilmeğe çalışıldığı bir kesim! Tecavüze uğrayınca bile bedelini, töre gereği hayatı ile öder!

“İncir yapraklı testilerde su verir yemenili kızlar

Barikattan barikata

Bir onlar sektirir canını

Ay ışığında çıplak”

Kadın olmak insan olmakla eş zamanlı. Yobazlar kabul etmese bile, bu böyle. Olmak önceliğini tartışmak hiç anlamlı değil. Çünkü bir öncelik savına mantıklı nedenler göstermek şimdilik olanaksız. Bu konuda referansını tartışılmazlardan alan bir söylem ne bilimsel,ne de mantıki olabilir.Böyle olunca sorun, insanlığın bir yarısından yola çıkarak bütününü ilgilendirmektedir.

“Kaburgamın arasına sıkışmış

Ay yüzlü kadın

Koynuna alır geceyi

Soluk soluğa buğulu ıslak

Bir çocuk doğurur

Yetim kalmış kondulardan

Göveren umutlar”

Yaşamda var olan, yaşamı paylaşandır ya da en azından paylaşması gerekendir. Her yaşamı paylaşan aynı zamanda sorunun tarafıdır. Çözüm veya çözümler her koşulda taraflar adına değil, taraflarla birlikte uzlaşılarak sonuçlandırılabilir!

“Ama yadsımak neye yarar

Mutlak seni arıyorum

Seni direncimin genç anası”

Bir başka önemli nokta da; ”için” bir varlık değil, kendisi için olan bir varlıktan söz ediyoruz! Üstelik bu varlık birliktelikler sonucunda yaratma yetisine ve ayrıcalığına sahip olan bir varlık! Yaratan bir kadının yardımcısı erkektir. Bu noksanlığını, zorbaca bir üstünlükle sürdürme çabaları anlaşılır gibi değil. Tabi ki, iş bununla bitmiyor.Yaratma eylemliliği sonrasında, yarattığını eğitme süreci başlıyor.

“Sen ki anasın

Toprağa benzer yüreğin

Bereketli doğurgan

Yemyeşil bir toprağa

Ana”

Kadını kendi varlığı için yaratılmış olarak gören varlık; bencil, çıkarcı, hoyrat yoz ve tiksindirecek boyutta buyurgandır. Bu nitelikler sağlıklı bir gelecek kurmak için sakıncalıdır. İnsanlar insan olmanın sorumluluğu ile hareket etmelidirler. Hiçbir anne bir diktatör bozuntusu mantıksızlığı ve çıkarcılığı ile hareket edemez. Bush başkan olmadan evvel insan olsaydı, bir Irak Savaşı başlatmazdı! Irakta ölen 700 yüz bin kişiden birinin annesi olsaydı; mutlaka savaş karşıtı olurdu! Hatta petrol ve silah kartellerinin kendisine ödediklerine karşın…Bu noktada insan olmanın altını bir kez daha çizmek gerek!Ama, anne ve kadın olma vurgusunun altı defalarca çizmeli!

“Ben çiçek taşıdım güneşe

Ben çiçek taşıdım diye güneşe

Kuşkusuz

Çiçekten bir halka

Takmayacaklar boynuma

Biliyor

Ve ağlamanı istemiyorum

Ana”

Aslında insan olarak hep istediğimiz, anaların ağlamamasıdır. Koşullar o denli zorlandı ki; ağlamayacak ana kalmadı gibi. Bir eli yağda, bir eli balda olan anneler var, onlar empati yaparsa mutlaka yürekleri sızlar. Çünkü eve ekmek götüremeyen işsiz babalar ve çocuklarına bakarken kendini tüketen anneler ve yatağa aç giren çocuklar var!

Not: Dizeler Nevzat Çelik’in Şafak Türküsü adlı kitabından alınmıştır.