Ah Şu Doymak Bilmeyen Tüketim İştahımız!

sorun yalnızca moda değil. Bu tüketim tarzı; günümüzde sanki bir uygarlık biçimi...Yeni giysiler, daha yeni telefonlar, bir üst model arabalar, dijital çağın her gün yenilenen "beyaz eşya devrimi"... Nasıl kalabiliriz bu yaşam biçiminde geri?

apitalist pazarın çarkları hızla dönerken; doğa da insan da eziliyor. Çünkü bu düzenin değişmez ilkesi; daha çok üret, daha çok tüket, daha çok çöp at, at ki çark durmaksızın dönsün.

Oysa tehlike giderek büyüyor; küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin yitimi, plastik okyanusları, çölleşen topraklar...

Dünlerde insanlık doğal kaynakların sonsuz olduğu yalanına inandırıldı ama günümüzde gerçek haykırıyor, bağırıyor, insanları uyarıyor: Bu gidiş, sürdürülemez. Tüketim sonsuza dek artamaz. Bir yerde durmak zorunda herkes ki ya biz karar verip frene basacağız ya da duvara toslayacağız.

Günümüzün tüketim kültürü, bireyin insana özgü değerlerini törpülüyor; örneğin merhameti, gösterişten uzak bir yalınlığı, eldekiyle yetinmeyi, başkalarıyla paylaşımı... Sanki mutluluk; satın alınan malın parasal değeriyle ölçülüyor. Toplumsal saygınlık sanki marka logolarıyla, etiketleriyle tanımlanıyor. Oysa bu logoların, markaların arkasında insana özgü değerler yitirilirken, baskın bir bencillik kişilikleri ele geçiriyor. Dolaysıyla yalnızca doğayı değil, kendi benliğimizi de, varlığımızı da kurtarmak için daha yalın, daha bilinçli, daha uyumlu bir yaşam tarzına yönelmek zorundayız. Ama bu dönüşüm yalnızca bireyin içsel uyanışıyla gerçekleşemez. Siyasal iradenin, ekonomik düzenin, üretim modellerinin de bu değişimi desteklemesi, yönlendirmesi gerekir. Ne yazık ki, egemenler başka bir yoldan yürüyor. Doğayı değil rantı, ortak iyiyi değil özel mülkü, dayanışmayı değil rekabeti önceliyorlar. Ve biz biliyoruz ki bu böyle sürdükçe, yarınımız bugünümüzden daha iyi olmayacak...

olaplarımız, çöplüğe dönüşmeden, beynimiz reklamların koşullandırmalarına tutsak olmadan, yüreğimiz doğaya saygılı, doğayla uyumlu yaşamın özlemini yeniden anımsayarak... Hemen, şimdi ve ivedilikle durmalı ve yeniden düşünmeliyiz. Gerçekten neye gereksinimimiz var? Sorumsuzca dünyamızı, doğamızı, doğal kaynaklarımızı tüketmeye mi yoksa gelecek nesilleri de düşünerek; açgözlü ve doyumsuz tüketim iştihamızdan uzaklaşarak yaşamaya mı?