İnanç bireylerin yaşama tutunabilmeleri için gerek duydukları şeylerden biridir. Ve her birey gereksindiği kadar inanır. Bu nedenle inançlar yaşam tamamlayıcısı olarak kabul edilir. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun, bazı bireylerin öteki bireylere kendi inancını dayatmasıyla başlar(!) İnanma konusunda olması gereken, özgür iradi tercihin belirleyici olmasıdır. Hiç kuşkusuz, bu özgür iradi tercihin bir yetkinlik ve yeterlik gerektirdiği unutulmadan. Oysa fiili olarak, hazır olan inanma kalıpları bir kısım aracılar tarafından, potansiyel alıcılara yani, genellikle çocuklara aktarılır( bu aktarma genel olarak pasif alıcıya yükleme biçimindedir). Özgür iradi tercih ile inancını belirleyebilecek olanlar mevcut olan hazır kalıpları kabul etmeyip yeni bir biçim ve öz ortaya koyarlar ki, inananların kabul edemedikleri de işte budur!... Dinle aldatanlar semirdikçe iktidarı elden bırakmamak için demokratik olmayan yollara sapanlar ile, ezildikçe iktidar yandaşlığını sürdürmeye devam edenlerden oluşan ve azımsanmayacak bir kitle var. Kendisi için en akıl almaz yol ve yöntemler düşünenlerle, kendisini bile düşünemeyenlerin uyumsuz birlikteliği yapıya egemen olmaktadır. Bu yapıyı var kılan ve ana dilde olmayan bir inançtan söz edildiği unutulmamalıdır…
Dini hassasiyeti çok yüksek fakat dini bilgisi çok zayıf olan militan gruplar, sadece farklı gruptan olanlar için değil, aynı inançtan olanlar içinde tehlike arz etmektedir! Grup daraldıkça şiddet ve saldırganlık düzeyi yükselmektedir. Yasalar görmezden gelinirken kurumlarda itibarsızlaştırılmaktadır.
Cahillerin kutsalı en büyük suçları bile örtebilir. Kutsalın alanında bilinç, pozitif bilgi, araştırma ve soru sorma yoktur. Bütün bunların yerini kulaktan dolma ön kabuller alır!
Eğitilerek cahilleştirilen yığınlarla aynı mekanları paylaşmak oldukça onur kırıcı. Genel düzey düştükçe, düzeysizler oransız bir yükselme olanağı bulmaktadırlar.
Bütün sorun kaynak kullanmak, kullanılacak kaynak yaratmak ve paylaşımı belirlemekten ibaret. Paylaşımı belirlemek diyorsak, bu sözün gelişi içindir. Aslında kurgular, paylaşmamak üzerinedir(!) Bu amacı gerçekleştirmek için her yıl ortalama olarak ihale yasasında 10 kez değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerle adrese teslim edilen ihaleler yapıldığı iddiaları yaygınlaşmıştır. Bu iddiaların bir kısmı Sayıştay raporlarıyla kanıtlanmıştır.
III. köprü, hava alanı ile II. Boğaz projeleri toplumun sorunlarını çözmeye dönük değil, kaynak yaratmaya yönelik projeler olduğu ileri sürülmektedir. Bu projelerden Anadolu yoksullarının yani tüyü bitmedik yetimlerin yararlanması söz konusu değildir. Olmakta olan ise, ortaya çıkan faturayı ödeme yükümlülüğüdür(!) Bu yükümlülük vergi artışı ve enflasyon olarak sırtına biner!
Tüm kaynaklar egemenler eliyle sermaye lehine kullanılır. Bu kaynaklara işgücü olarak emekçilerde dahildir. Kurulu sistemlerin güvenceye aldığı adaletsiz paylaşım toplumun çok küçük bir bölümü lehine çalışır. Bu kurulu sistem sayesinde azınlık olan egemenler, yoksulların sırtından yığınları yönetip yönlendirirler. Bu nedenle ülkenin en yoksulları ile ülkenin en zenginleri aynı siyasi partide buluşurlar. Dilimizde önemli bir halk söylemi var, der ki; “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur(!)” Şeyhini uçuran müritler bunu babalarının hayrına yapmaz. Sığınma duygusuyla (Anadolu halklarının otoriteye sığınma geleneği) yaşama ve inanca ilişkin işin zor kısmını kendi adlarına birilerinin kotarmasını isterler. Oysa sorumluluktan kaçmak en büyük sorumsuzluktur! Bu nedenle örgütlenme ve direnme geleneği olması gerektiği gibi oluşmamıştır. Aslında bu özgür bir birey olamamanın kaçınılmaz sonuçlarından biridir(!) Özgür birey, yaşam tamamlayıcısı olan bir inanca bu düzeyde gerek duymaz. Aynı şekilde kurtarıcılara da gerek duymaz!...
Herhangi bir karara karşı çıkanlar “davaya” ihanetle suçlanmaktadırlar. Her şey “dava” için. Her şey kavramı çok geniş bir alanı kapsar. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, hile, gasp vb. Bütün bunlar ne için? Sözde bir kısım inanç grubunun kurtuluşu için. Oysa insanlık çok farklı inanç gruplarından oluşmaktadır. Bu insanların farklılıklarını bulundukları çevre ve yaşam koşulları belirlemektedir. Bu nedenle de farklılıklar bütünü zenginleştirir. Her farklılık bir renk olarak algılandığında gökkuşağı ortaya çıkar. Demokrasi farklılıkların bir arada varlığını sürdürmesine olanaklar sunar. Bu farklılıkları yok etmek, son belirlemede kendi varlığını sonlandırmaktır. Doğadaki varlık zinciri varlığını sürdürebilmek için her halkaya gerek duyar.
Doğal yaşama yönelen ve temel hakları hedef alan tehdit ve şiddet hangi kaynaktan gelirse gelsin lanetlenmelidir. Onurlu ve özgür bireyler insanlığın gereği olan direnişi yaşamın her alanında gerçekleştirmelidir. Böylesi bir direniş, varlık sürdürmenin kaçınılmaz gereğidir!