AYDIN

AÇLIK, YALAN, TALAN, FAŞİZM DEĞİL BARIŞ İSTİYORUZ!

Didim Emek ve De­mok­ra­si Plat­for­mu, 1 Eylül Dünya Barış günü ne­de­niy­le basın açık­la­ma­sı ya­pa­rak, “Açlık, yalan, talan fa­şizm değil Barış is­ti­yo­ruz!” dedi.

Zi­ra­at ban­ka­sı yan ta­ra­fın­da ger­çek­le­şen basın açık­la­ma­sı­na plat­form bi­le­şen­le­ri ka­tıl­dı. Ya­pı­lan açık­la­ma­da “Za­ma­na ya­yıl­mış ve adı kon­ma­mış 3. Dünya Sa­va­şı ile karşı kar­şı­ya­yız” de­nil­di.
Plat­form adına ger­çek­le­şen basın açık­la­ma­sı­nı Eği­tim-sen Didim Baş­tem­sil­ci­si Bel­kıs Kah­ra­man yaptı. Kah­ra­man, açık­la­ma­sın­da “Stock­holm Ulus­la­ra­ra­sı Barış Ens­ti­tü­sü (SIPRI) kısa süre önce "İnsan­lık ta­ri­hi­nin en teh­li­ke­li dö­nem­le­rin­den bi­ri­ne sü­rük­le­ni­yo­ruz" açık­la­ma­sı yaptı. Çünkü de­va­sa genel si­lah­lan­ma ar­tı­şı yanı sıra nük­le­er silah edin­me ve kul­la­nı­ma hazır nük­le­er silah sa­yı­sın­da kor­kunç bir artış ya­şa­nı­yor. Do­la­yı­sıy­la za­ma­na ya­yıl­mış ve adı kon­ma­mış 3. Dünya Sa­va­şı ile karşı kar­şı­ya­yız.” ifa­de­le­ri­ni kul­lan­dı.
Kah­ra­man, 1 Eylül 1939 günü Na­zi­le­rin Po­lon­ya'yı iş­ga­liy­le baş­la­yan, in­san­lık ta­ri­hi­nin en acı­ma­sız, en kanlı ve en kirli sa­va­şı olan II. Dünya Sa­va­şı­nın üze­rin­den 84 yıl geç­ti­ği­ni be­lir­te­rek, “Em­per­ya­list­ler arası pay­la­şım sa­vaş­la­rı ne­de­niy­le in­san­lık ve doğa bir kez daha büyük bir kı­rım­la karşı kar­şı­ya... Ara­dan geçen bunca za­ma­na rağ­men bugün başta Uk­ray­na olmak üzere dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de ça­tış­ma­lar devam edi­yor. İkinci Dünya Sa­va­şın­dan bu yana ça­tış­ma­lar­da ya­şa­mı­nı yi­ti­ren­le­rin sa­yı­sı her iki dünya sa­va­şın­da kay­bet­tik­le­ri­miz­den kat be kat fazla oldu.” dedi.


Kah­ra­man açık­la­ma­sı­nın de­va­mın­da şu ifa­de­le­re yer verdi:
Sa­vaş­lar­da da en çok ço­cuk­lar ve ka­dın­lar ölü­yor. Sa­de­ce öl­mü­yor te­ca­vü­ze, iş­ken­ce­ye maruz ka­lı­yor, bu­la­şı­cı has­ta­lık­la­ra ya­ka­la­nı­yor­lar. Göç yol­la­rın­da ta­rif­siz acı­lar ya­şı­yor, sı­ğın­dık­la­rı ül­ke­ler­de in­san­lık dışı şart­lar ne­de­niy­le ya­şa­yan ölü­ler ha­li­ne ge­li­yor­lar!
Sa­vaş­la­rın ön­ce­sin­de eşit­siz­lik­ler, sö­mü­rü, hak gasp­la­rı, aşırı kar hırsı, mil­li­yet­çi­lik, kamp­laş­ma ve si­lah­lan­ma ar­tı­yor. Halk­lar ve emek­çi­ler arası düş­man­lık­lar ge­liş­ti­ri­li­yor. Em­per­ya­list­ler ve ge­ri­ci-dik­ta güç­ler kendi el­le­riy­le ya­rat­tık­la­rı mül­te­ci­li­ği ve göç­men­li­ği mil­li­yet­çi­li­ğin, ırk­çı­lı­ğın yük­sel­til­me­si­nin, halk­lar ara­sın­da düş­man­lı­ğın kö­rük­len­me­si­nin aracı ha­li­ne ge­ti­ri­yor. Göç­men emeği ucuz ve gü­ven­ce­siz ça­lış­ma ko­şul­la­rın­da ser­ma­ye­ye su­nu­lu­yor. Ser­ma­ye bir­çok ül­ke­de sağcı ve mu­ha­fa­za­kâr par­ti­le­ri ik­ti­da­ra ge­ti­ri­yor. De­mok­ra­tik ta­lep­ler bas­tı­rı­lı­yor, ör­güt­süz­lük da­ya­tı­lı­yor. Mu­ha­lif ku­rum­lar gibi sen­di­ka­lar da ka­pa­tı­lı­yor ya da iş­lev­siz hale ge­ti­ri­li­yor. Bu şe­kil­de eko­no­mik ve si­ya­si zemin ya­ra­tıl­dık­tan sonra ka­pi­ta­list­ler ya­pı­sal kriz­le­ri­ni aşmak ve he­ge­mon­ya­la­rı­nı ge­niş­let­mek için yeni sa­vaş­la­rın, ça­tış­ma­la­rın star­tı­nı ve­ri­yor­lar.
Si­lah­lan­ma­ya ay­rı­lan fon­la­rın sa­de­ce %10 ile tüm dün­ya­da temel hiz­met­ler sağ­la­na­bi­lecek iken bir kez daha in­san­lık de­ğer­le­ri yerle bir edi­li­yor, doğa geri dö­nü­şü ol­ma­yan tah­ri­bat­la­ra maruz ka­lı­yor, göz­ya­şı ve acı­lar din­mi­yor.
Ül­ke­miz­de de Tek Adam re­ji­mi var­lı­ğı­nı ve ik­ti­dar­da kal­ma­nın st­ra­te­ji­si­ni sü­rek­li­le­şen bir ku­tup­laş­tır­ma, ger­gin­lik, ça­tış­ma ve "düş­man iç ve dış güç­ler" ar­gü­man­la­rı üze­ri­ne kur­muş du­rum­da­dır. Dünün kar­de­şi son­ra­dan "düş­man" ilan edil­mek­te, düne kadar düş­man ilan edi­len­ler ye­ni­den "kar­deş" ola­rak su­nul­mak­ta­dır. Or­ta­do­ğu'da gi­ri­len kirli iliş­ki­ler de aynı po­li­ti­ka­la­rın so­nu­cu­dur. AKP+MHP ik­ti­dar bloğu içe­ri­de ve dı­şa­rı­da mil­li­yet­çi, şoven, ay­rım­cı, tekçi, cin­si­yet­çi, mez­hep­çi si­ya­se­tin do­zu­nu her gün biraz daha ar­tı­rı­yor. Halk­la­rı ve emek­çi­le­ri ku­tup­laş­tı­ran po­li­ti­ka­la­ra, tüm yurt­taş­la­rın can ve mal gü­ven­ce­si­ni, emek­çi­le­rin onur­lu ça­lış­ma hak­kı­nı ve iş gü­ven­ce­si­ni yok sayan sal­dı­rı­la­ra her gün bir ye­ni­si ek­le­ni­yor. Tüm bu po­li­ti­ka­lar daha fazla kar ve daha fazla ik­ti­dar olma adına ya­pıl­mak­ta­dır.
Ser­ma­ye söz­cü­sü ik­ti­dar tem­sil­ci­le­ri kay­nak­la­rı ser­ma­ye­ye ve ça­tış­ma­la­ra ayır­ma­da ol­duk­ça cö­mert dav­ra­nır­ken sıra emek­çi­le­re ge­lin­ce "biraz daha sabır", biraz daha se­fa­let öner­mek­te­dir­ler.
Kürt so­ru­nun­da; ölüm, kan ve göz­ya­şı dı­şın­da bir sonuç üret­me­yen savaş/şid­det odak­lı po­li­ti­ka­lar­da ıs­ra­rın be­de­li­ni ege­men­ler, it­ti­fak bloğu et­ra­fın­da kü­me­len­miş kirli çıkar odak­la­rı değil emek­çi­ler ve ezi­len­ler ola­rak ül­ke­nin %99'u ödü­yor. Ek­me­ği­mi­ze, ge­le­ce­ği­mi­ze, aşı­mı­za, or­ma­nı­mı­za, su­yu­mu­za göz di­ken­ler, halk­la­rın bir arada ya­şa­ma ira­de­si­ni de ik­ti­dar­la­rı için en büyük teh­dit ola­rak gö­rü­yor­lar. Fes­ti­val ve kon­ser ya­sak­la­rıy­la, sa­nat­çı­la­ra, mu­ha­lif basın emek­çi­le­ri­ne yö­ne­lik tu­tuk­la­ma­lar­la bir yan­dan yaşam tar­zı­mı­za mü­da­ha­le edi­yor, bir yan­dan tüm top­lu­ma göz­da­ğı ve­ri­yor­lar. Sal­dı­rı­la­ra ik­ti­da­ra yakın ge­ri­ci odak­la­rın la­ik­lik kar­şı­tı söy­lem ve teh­dit­le­ri eşlik edi­yor. Si­ya­sal­la­şan yargı ise ik­ti­da­rın gün­de­mi­ni ha­ya­ta ge­çir­me­si­ne ara­cı­lık edi­yor. Barış söy­lem ve ta­le­bi­ni ce­za­lan­dı­rır­ken mu­ha­lif kişi ve ku­rum­la­ra yö­ne­lik ölüm teh­dit­le­ri­ne, savaş çı­ğırt­kan­lık­la­rı­na ise gö­zü­nü ve ku­la­ğı­nı ka­pa­ta­rak prim ve­ri­yor.
Tüm dün­ya­da 1 Eylül ve­si­le­siy­le ba­rış­tan, de­mok­ra­si­den, öz­gür­lük ve eşit­lik­ten yana söy­lem ve ta­lep­le­rin yük­sel­di­ği bir günde, 1 Eylül 2016 ge­ce­sin­de, ik­ti­dar bloğu ya­yım­la­dı­ğı 672 sa­yı­lı KHK ile sor­gu­suz su­al­siz şe­kil­de 50 bin 875 kamu gö­rev­li­si­ni ihraç ede­rek adeta kamu emek­çi­le­ri­ne savaş açtı. Ve o gün­den bu yana ihraç, açığa alma, adli ve idari so­ruş­tur­ma­lar, gö­zal­tı ve tu­tuk­la­ma­lar, sür­gün­ler, de­mok­ra­tik hak­la­rın kul­la­nı­mı kar­şı­sın­da ya­sak­la­ma ve fiili mü­da­ha­le­ler gibi her türlü zor ve baskı aracı ara­ta­rak devam etti.


Gö­zal­tı­lar ve tu­tuk­la­ma­lar, işten çı­kar­ma­lar, iş gü­ven­ce­si­nin or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı, ka­dı­na yö­ne­lik ay­rım­cı po­li­ti­ka­lar ve şid­det, ho­mo­fo­bi­den bes­le­nen şid­det ve nef­ret ci­na­yet­le­ri, Ale­vi­le­re yö­ne­lik mez­hep­çi da­yat­ma­lar, ÇEDES gibi la­ik­lik kar­şı­tı ge­ri­ci po­li­ti­ka­lar­da kaygı ve­ri­ci artış, çocuk is­tis­ma­rı, en son Ak­be­len'de, Cudi'de, dep­rem­de yı­kı­lan Hatay Dik­me­ce'de zey­tin­lik­le­rin is­tim­lak edil­me­si ör­nek­le­rin­de ol­du­ğu gibi do­ğa­mı­zın talan edil­me­si, iş ci­na­yet­le­ri ve daha nice in­san­lık onu­ruy­la bağ­daş­ma­yan po­li­ti­ka ve uy­gu­la­ma­lar gün­de­lik ya­şa­mın par­ça­sı ha­li­ne geldi.
Ge­li­nen aşa­ma­da ül­ke­mi­zin en temel sorun alan­la­rı­nın ba­şın­da emek, barış ve de­mok­ra­si kar­şı­tı mil­li­yet­çi, şoven, fa­şi­zan po­li­ti­ka ve uy­gu­la­ma­lar gel­mek­te­dir.Ül­ke­miz­de, böl­ge­miz­de ve dün­ya­da ba­rı­şa olan ih­ti­yaç tüm ya­kı­cı­lı­ğı ile her geçen gün ken­di­ni daha fazla his­set­ti­ri­yor. Do­lay­sıy­la barış ve de­mok­ra­si ta­le­bi ekmek ve su kadar temel ih­ti­yaç ha­li­ne gel­miş­tir.
Emek­çi­ler, ka­dın­lar, ezi­len halk­lar için Barış;
• Eme­ği­nin kar­şı­lı­ğı­nı ala­bil­mek­tir.
• Halk­la­rın eşit ve özgür bir­lik­te­li­ği­nin sağ­lan­dı­ğı, başta Kürt so­ru­nu olmak üzere temel so­run­la­rın barış ve di­ya­log­la çö­zül­dü­ğü, de­mok­ra­tik ta­lep­le­ri­nin kar­şı­lan­dı­ğı bir top­lum­sal mu­ta­ba­kat­tır.
• Ka­dı­na yö­ne­lik şid­de­tin son bul­ma­sı, bunun için başta İstan­bul Söz­leş­me­si fes­hi­nin iptal edil­me­si, ILO'nun 190 sa­yı­lı söz­leş­me­si­nin im­za­lan­ma­sı başta olmak üzere top­lum­sal cin­si­yet eşit­li­ği­nin sağ­lan­ma­sı­na yö­ne­lik po­li­ti­ka­la­rın esas alın­ma­sı­dır.
• Ço­cu­ğun da hak­la­rı var di­ye­bil­mek­tir. Çocuk is­tis­ma­rı ve kadın ci­na­yet­le­rin­de ce­za­sız­lık po­li­ti­ka­la­rı­na son ve­ril­me­si­dir.

• Do­ğa­mı­zın, su­yu­mu­zun, or­man­la­rı­mı­zın rant uğ­ru­na talan edil­me­me­si, sa­de­ce bu­gü­nü değil ge­le­ce­ği de sa­vu­nan eko­lo­jik bir ya­şa­mı hakim kıl­mak­tır.

• Öte­ki­leş­tir­me ve ku­tup­laş­tır­ma po­li­ti­ka­la­rı­na karşı eşit yurt­taş­lık te­me­lin­de ya­şam­dır.

• Mül­te­ci­li­ğe yol açan po­li­ti­ka­la­ra son ver­mek, göç­men­le­ri düş­man gör­me­mek, da­ya­nış­ma­yı bü­yüt­mek­tir.

1 Eylül Dünya Barış Günü ve­si­le­siy­le; sa­vaş­lar­da, ça­tış­ma­lar­da yi­ti­ri­len mil­yon­lar­ca in­sa­nın anısı önün­de say­gıy­la eği­li­yor, emek­çi­le­rin ve ezi­len halk­la­rın kendi hak­la­rı için yü­rüt­tük­le­ri mü­ca­de­le­nin en temel baş­lı­ğı­nın Barış ol­du­ğu­nun al­tı­nı bir kez daha çi­zi­yo­ruz.
Didim Emek ve De­mok­ra­si Plat­for­mu ola­rak; tüm sal­dı­rı­la­ra, savaş ve ku­tup­laş­tır­ma, tek tip yaşam tarzı da­yat­ma­la­rı­na kar­şın ıs­rar­la ve ör­güt­lü, ka­rar­lı bir mü­ca­de­le ile dün­ya­da, Or­ta­do­ğu coğ­raf­ya­sın­da ve ül­ke­miz­de, ba­rı­şı sa­vun­ma­ya devam ede­ce­ğiz.
Ada­le­tin, eşit­li­ğin, kar­deş­li­ğin, la­ik­li­ğin, pay­la­şı­mın, yar­dım­laş­ma­nın, da­ya­nış­ma­nın, in­san­ca bir ya­şa­mın ka­lı­cı hale ge­ti­ril­di­ği bir dünya ve ülke ku­run­ca­ya kadar barış mü­ca­de­le­sin­den bir an olsun vaz­geç­me­ye­ce­ğiz.

HABER: ELİF DİKBAŞ