ŞİDDETİN KAYNAĞI !..

“Şiddet genelde elde etmek ve elde tutmak için uygulanır. Elde edilecek değer maddi veya manevi olabilir. Şiddet uygulayan kişi tek alanda yoğunlaşmak durumundadır. Bu da kişi veya kişilerin tüm potansiyellerini üreten değil, tüketen alanlara yatırmaları anlamına gelir. Yani şiddet genel olarak (tüm varlıklar yararına) pozitif ürün üretmez. Hemen hemen her koşulda şiddetin ürünü negatiftir!..

Şiddet objelere negatif güç iletimidir. Objeye uygulanan güç doğala aykırı olarak gerçekleştirilir. Şiddet belirli zaman ve mekânda tek tek objelerle sınırlıdır. Sınır aşımı insan hakları ile ilgili pozitif gelişmelerle ilintilidir. Bu gelişimin arkasında yasal ve kurumsal destekler olmazsa geçerliliği ve etkinliği tartışmalı hale gelir.

Şiddet fiziki, terör ise psikolojik şiddet algılamasıdır. Şiddetin olması veya olabilecek olması, yani olasılığı, terörün etkisini sürekli hale getirir. Ailede, hapishanede, okulda veya karakolda bir bireyin şiddete maruz kalması, ötekileri etkileyen bir atmosfer yaratır! Yaşanan olaya sınıfsal olarak bakıldığında, bu egemenin itaate çağrısıdır (!)

Şiddet terörün yayın organıdır. Şiddet algısını, ötekilere ve uygulandığı noktanın ötelerine iletir. Hiç kuşkusuz burada çok farklı amaçlar güdülmüş olabilir. Şiddet özünde terör ortamı yaratmayı amaçlayan bir stratejidir. Öncelikle kişileri veya kitleleri korkutarak sindirmeyi amaçlar. Bir sınıfta öğretmen çağdışı bir yaklaşımla öğrencisini dövdüğünde bu tekil bir olay değildir. Herhangi bir gerekçe ile seçilen kurban üzerinden ötekilere mesaj verilmiş olur!

Şiddet doğrudan yönlendiricidir; terör ise dolaylı bir yönlendirici olarak işlevini yerine getirir. Algı yaratma amaçlı şiddetin taktik aşamaları var:

1-Korkutarak karşıt olmaktan çıkarmak. (Alışılmışı kırmak, karşıtlığı esnetmek.)

2-Tarafsızlaştırarak etkisiz hale getirmek. (Güdülebilir sıradana dönüştürmek.)

3-Bağımlı bir yandaşa dönüştürmek. (İhanetleri ödüllendirmek.)

Şiddet ve terör farklı amaçlarla ve farklı yöntemlerle uygulanır. Örneğin bir bireyin işten atılması şiddetin farklı bir biçimde ve farklı boyutta uygulanmasıdır. İşten atılan için uygulanan şiddet çalışanları tehdit ettiğinde, teröre dönüşür. İşsizlik yoksulluk ve yoksunluk çağrıştırır. Gandi bu gerçeği şöyle vurgular: “Yoksulluk şiddetin en kötü biçimidir!”

Bu noktada şunu söylemek pek yanlış olmaz sanırım. Muhatap için uygulanan şiddet, ötekiler içinde terör olarak adlandırıldığında; şiddetin doğrudan ve dolaylı uygulanışına tanık oluruz. Şiddet uygulamaları farklı alanlarda, farklı biçimlere bürünse de şiddetin özü değişmez. Bu değişmez öz sınıfsaldır, çıkarların sürekliliğini güvenceye almayı amaçlar!”

Üstteki alıntı, 16.08.2011 Tarihinde Mavi Didim Gazetesinde çıkan yazımın giriş kısmı. Konuyu yeniden ele alınca, güncelleştirilen eklemeler yapmam gerekti. Akbelen’de uygulanan şiddet bir korkuyu yansıtırken, korkutmayı da amaçlamaktadır. En doğal ve en yaşamsal haklarını savunun insanlar ve onlara desteğe koşanlar, şiddetin muhatabı olmuşlardır. İnsanlara vurulan ters kelepçe yaşama ve insanlara yöneltilen şiddettir.

Yaşam ne kadar farklılık gösteriyor ise, şiddet de o boyutta ve farklı biçimlerde uygulanıyor. Sistemler şiddetin kaynağıdır. Bazı kurumlarda uygulanan şiddetin görünmez kılındığı bilinir. Şiddet sıradanlaştırıldığında, normalmiş gibi algılanabilir. Bunun için güvenlikle yükümlü olan kurumlara bakmak gerek. Şiddetin kaynağı her koşulda, güç kullanma ayrıcalığı olan kurumlarda görev yapanlardır.

Hemcinslere uygulanan şiddetin nedeninin ayrımcılıklar olduğunu görürüz. Soruna yaşam açısından yaklaşıldığında, şiddetin hiçbir biçiminin kabul edilebilir olmadığı görülür.

Şiddet bir başka objenin bütünlüğüne yöneltilen ve istenmeyen bir güç iletimidir. Varlığa, bütünlüğe, bağımsızlığa yönelerek, özgürlükleri engellemeye yönelen güç şiddettir. Gücün farklı amaçlarla kullanılması şiddeti doğurur. Devlet gücü, bu güçlerin önde gelenidir. Devlet , eşitlerden oluşması gereken vatandaşlarına, ayrıcalıklı olarak yaklaştığında, şiddet kaçınılmaz olur. Bu nedenle devletin tüm eylem ve işlemleri yargı denetimine açık olmalıdır. Devleti oluşturan kurumların, ayrıcalıklar temelinde vatandaşlara yaklaşması, özünde bir şiddettir. Tüm kurumlar, hukukun üstünlüğü temelinde görevlerini yerine getirmelidir. Bu konuda yargı üzerine düşeni ve beklentileri gerçekleştirmelidir.Temel hakları gözetme konusunda, sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir.

ŞİDDETİ GÖRMEK İSTEYEN, İNSANI İZLEMELİDİR! İnsanların ilişki içinde oldukları her durumda, şiddete tanık olma olasılığı var. İnsanın insanla olan ilişkisi buna ilişkin örneklerle doludur. Aynı şeyi, insanların hayvanlarla olan ilişkilerinde de görebiliriz. Ve daha ağır olanını da insan ve doğa ilişkisinde görmekteyiz!

Kendini dünyanın merkezine yerleştiren insanlar (insanlıkları tartışılır) şiddetin kaynağı olarak görülebilir. İlkel dönemlerde şiddet iletimi; korunma, barınma ve varlık sürdürme amacıyla ve kaba güç olarak kullanılmıştır. Ne yazık ki, İLKEL ŞİDDET, ARAÇ KULLANIMI İLE İLETİLEN ŞİDDETİN YANINDA ÇOK MASUM KALIR!

Çağdaşlaşmanın, çağının gerisine düştüğü alanlardan biri, şiddetin araçlı kullanımıdır! Geri dönüşü olmayan tahribatlar, şiddetin yıkıcılığının kanıtıdır!