Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) önlemlidir. Çünkü bu araştırma yalnız bilgi ölçmüyor. Test soruları sosyoekonomik durum, tutum, motivasyon, okula devam, sınıf tekrarı, öğrenme stratejisi, kaygı, okul türü, aile ve yaşadığı çevre gibi konuları da içeriyor.
Böylece Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilâtı (OECD) 37 ülke üye olmak üzere katılan 81 ülkeye her yönden karşılaştırma olanağı sunuyor. Almanya ve Türkiye 1961 yılında OECD’yi kuran üye ülkeler arasındadır.
PISA öğrencilerin günlük hayatta problem çözmede öğrendiklerini uygulayıp, uygulayamadığını ölçüyor. Öğrenci öğrendiğini çözümde, akıl yürütmede, iletişimde kullanamıyorsa müfredat programı noksandır ve öğrenci okuduğunu anlamadan, ezberleyerek sınav için öğrenmiş demektir.
Her iki ülkenin de bu değerlendirmede, tüm alanlarda ortalamanın altında kaldığı görülüyor. Buna yalnız Kovid19 dolayısıyla öğrencilerin öğrenim görememeleri gösterilemez.
Türkiye’de liseler arasında fark vardır. Almanya’da ise öğrencilerin çok küçük sınıflarda elenerek okul şekillerine ayrılması fırsat eşitliğini ortadan kaldırıyor. Bazı eyaletlerde dördüncü sınıfta liseye gidecek öğrenciler belirleniyor. Birinci yabancı dil Latince olunca, üniversiteye girecekleri bölüm dahi belli oluyor.
Berlin’de altıncı sınıftan sonra öğrenciler dört okul şekline ayrılıyor. Liseye gidecek öğrenciler (Gymnasium) üniversiteye devam ediyor. Realschule’ye giden öğrenciler orta derecede meslek ediniyorlar. Hauptschule’ye giden öğrenciler diploma ile başarırsa meslek öğreniyor. Diploma almayı başaramazsa vasıfsız işçi olmak kaderi oluyor. Teknolojinin çok ilerlediği Avrupa kıtasına artık vasıfsız işçi gerekmiyor.
Dördüncü okul şekli Gesamtschule, Birleşik Okul her üç okul çeşidini içinde barındırıyor. Sosyal ve ekonomik durumu zayıf olan öğrenciler bu okulda lise bölümünü başarırsa ancak üniversiteye gidebilir.
Adı, dini, cildi, görünüş ve davranışı başka olduğu için ayrımcılığa uğrayan öğrenciler sınıf öğretmenlerinden liseye gitme tavsiyesi almıyor, olabilir. Bu durumda, öğretim ve eğitim konularında öncü düşünür uzmanlar, dernek ve vakıflar ebeveynleri uyarmalıdır. Ebeveynlerin okul seçme hakkı olduğunu gösteren okul yasası hatırlatılmalı.
Almanya’da liseye devam eden öğrencilerde, 2018 yılında yapılan değerlendirmeye göre gerileme var, fakat ortalamanın üstünde başarı gösterdiler.
Erken yaşta eleme sisteminde, iyi ve pekiyi başarı gösteren öğrencilerin modeli kalmıyor. Zayıf öğrenciler yoksul sınıfta, bu durumda sınıfta örnek alacağı öğrenci bulamıyor. Ailesinde göç geçmişi olan öğrenciler iki dilde büyüyor, günlük hayatta da iki dilde yaşıyorlarsa, öğrenci beyninde iyi olan dile sürekli çeviri yapıyor. Cevap geç gelince, geri zekalı damgası vuruluyor.
Göçmenlerin çoğu az gelirli işlerde çalışıyor. Bu durumda yoksul sınıfın çoğu göçmen çocukları oluşturuyor. Vasıfsız işçi adayların çoğunun bu grupta olmasının nedeni anlaşılıyor.
Sosyal devlet fırsat eşitliğini sağlaması gerek.
Üniversitede öğretmen yetiştirme, tahsilinde çok dilli büyüyen çocukların özellikleri göz önünde tutulmalıdır.
Avrupa Birliği’ne üye olmayan ülkelerin dilleri okullarda üvey evlat muamelesi görmemeli.
Ailelerin neler yapması gerektiğini makalelerimde yazıyorum, ama tekrarlamakta fayda var. Ana babalar aldıkları çocuk paralarını çocuklara harcamalıdırlar. Pandemi esnasında, ailede her okula giden öğrenciye internet kullanma gereçleri lâzım olduğu, görüldü. Mülk sahibi olma, lüks araba ve televizyon gibi harcamalar, çocuğun geleceğinden sonra gelmeli. İcabında, her yıl izine gitmek gerekmiyor, diye düşünmeli.
Eyaletlerin birçoğunda ayrımcılığa karşı devlet daireleri kondu. Ayrımcılığa uğrayanlar haklarını aramalı. Gerekirse avukat tutabilirler, böylece yalnız kendi çocuklarına değil, diğer haksızlığa uğrayanlara da örnek olacaktır.
Çocuğun en fazla öğrenim kapasitesinin açık olduğu üç altı yaşarası okul öncesi kuruluşların öğrenim yuvası olması gerektiği Almanya’da kabul gördü.
Çocuk yuva ve kreşlerde öğretime eğitimin yanında yer veriliyor. Sorun personel yetersizliği, Almanya’da altmış dört alanda uzman noksanlığı olduğu açıklandı.
Çocuk okula başlamadan önce Okul Öncesi Sınıfa gidiyordu. Bu anasınıf (Vorschule) kaldırıldı, tekrar açılması çok faydalı olur. Yetmiş yıllarında bu sınıfa giden öğrenciler, hazırlık sınıfına girmeden, bir ders yılında Alman öğrencilerin gittiği sınıfa gidecek kadar Almanca öğreniyordu. Hazırlık sınıfları en fazla iki ders yılı olarak sınırlanmıştı.
Prof. Dr. Ali Ekber Şahin de makalesinde, Türkiye’de en az iki yıl süreli okul öncesi eğitim, öğretimin zorunlu olması gerektiğine vurgu yapıyor.
Her iki ülkede öğrencilerde güven sorunu var. Okulda ve okul çevresinde öğrenciler kendilerini az güvende hissediyorlar. Sosyal medyada ve diğer okul ortamında mobbing ve zorbalığa uğrayan öğrenciler korunmalı. Çocuk ve gençler ailesiyle her konuda konuşmayı alışkanlık hale getirmişse, sorun daha kolay çözülür. Aile hemen okul ve sınıf öğretmeniyle konuşmalıdır.
Öğrencilerin okula aidiyet duygusunu geliştirmek için, spor ve diğer sanat dallarına da önem verilmelidir. Okul dergisi çıkartma, duvar gazetesi, spor oyunları dayanışmayı güçlendirir, ben yerini biz olgusu alır.
Sonuç olarak PISA, öğrenme ve başarı için faktörlerin çok yönlü olduğunu gösteriyor. Aile, çocuğu başaramazsa onu suçlamak yerine araştırıp, sorunu çok yönlü anlamaya çalışmalıdır. Bu durumda ancak çocuk ve gençlere yardım edilebilir.
Her şeyde olduğu gibi öğrenmeye de çok erken başlamalı.
Ağaç yaş iken eğilir, atasözünü hep akılda tutmalı.
Hoşça kalın!
Bu ikinci bölümden önce okuduğum makaleler:
PISA-Studie 2022 “Schlimmer als bei der ersten PISA-Studie”,
5.12.2023, ZEIT online söyleşi: Thomas Kerstan und Martin Spiewak
PISA 2022’deki görünüm, Prof. Dr. Ali Ekber Şahin, 4 Ocak 2024 Perşembe, Cumhuriyet gazetesi.