Yapılan her şey ya üretmek ya da sorun çözmek içindir. Her iş, oluşu ve sonuçları itibariyle ne için ve kim için yapıldığını gösterir. Kurumlar toplumsal sorunlara çözümler üretmek içindir. Kurumsal işleyiş, bireylere zaman ve maliyetten kazanma olanağı sunar. Bu nedenle kurumlar, çözüm temelli kuruluşlardır. Bu görevlerinin yanı sıra, sistemi güvenceye almak için örtük bir görevleri de vardır. Bu çözüm temelli sınıfsal aygıtlar, son belirlemede egemenler için hizmet üretir. Sistemin güvenli bir biçimde sürdürülmesi için, toplumda kalkan görevi gördüklerinden, paratoner işlevine sahiptirler.
Demokratik yönetimlerde kurumlar, sivil oluşumlarla benzeşir veya çakışır. Ayrışan yan, kurumlar sınıfsal temelli oluşumlardır; sivil oluşumlar ise, çözüm üretme temellidir. Sorun temelli oluşumlar, sorun çözülünce işlevsizleşir ve söner. Kurumlar değiştirilerek veya dönüştürülerek yollarına devam etmeleri sağlanır. Varlığı, sınıf varlığına bağlı olduğundan, sınıflar var oldukça o da var olmaya devam eder.
Yasal dayanağı olan kurumlar, hukukun üstünlüğü güvencesiyle işlevini sürdürdüğünde, temel hakları da gözetmiş olur. Eylem, işlem ve kararlarında, hukukun gereğini yapınca sadece vatandaşların haklarını değil, aynı zamanda tüm varlıkların haklarını güvenceye almış olur. Bu olgu kurumlara duyulan güveni, dolayısıyla kurumların saygınlığını da artırmış olur. İşte bu, yığınların kurumlara duyduğu saygının gereğidir. Eşitliğin gözetilmesi, ayrımsız yaklaşımlar ve ilkeli çözümler, demokratikliğin yaşama geçirilmesine olanak sunar. Bu güvenli temsilin, birlikteliğin ve laikliğinde güvencesi olur. En güçlü birliktelik, ayrımsız olarak farklılıkların farkında olmakla sağlanır. Sıradanların farklılaştırılması, hak ve hukukla bağdaşmadığı gibi en büyük ayrımcılık nedeni olur. Bünyede fay hatlarının oluşması, toplumsal güvenliği tehdit eder!
Kuruma çökenler, kurumun çökmesine neden olurlar. Kurumlar toplum yararına oluşturulan ve yasal dayanağı olan ve ilkeleri doğrultusunda hareket eden ayrımcılık değil, birleştirici işlevi olan bir toplumsal organizasyondur. Kuralları doğrultusunda amaca erişimi sağlar. Ancak, bazı kurumlar özelleştirme amacıyla satıldığında, bazı kurumlar ise yönetenlerin varlığını ve çıkarların güvenceye aldıklarında topluma yük olurlar. SEKA, şeker fabrikaları, TEKEL gibi kurumlar satılınca ülke zarara uğratılmış; özellikle TRT özelleştirilmediği için halkın sırtında yük olmaya devam etmiştir(!)
Demokrasinin güvencesi temel haklara ve hukukun üstünlüğüne inancın içselleştirilmesidir. Yani demokrasinin güvencesi, temel haklara sahip çıkma bilincidir. Her birey kendi haklarına sahip çıkarak ve öteki bireylerin temel haklarını gözeterek hareket ettiğinde, demokrasi bir zırha bürünmüş olur.
Hiç kimse bir başkasının askeri olmamalıdır. Asker sivil değildir. Sivil olmak özgür olmaktır. Özgür olmak, iradi olarak seçenek kullanabilmektir. Seçenek kullanmak sorularına yanıt aramaktır. Yani, soru sorabilmek sivil olmanın sonucudur. Çözüm arayan özgür birey, soru sorarken çözümlerde üretir. Dolayısıyla sivil olmak çözüm üretebilmektir.
Toplumda, ihtiyaç içinde olanların talebini para yok diye yerine getirmemek gerçeklerle bağdaşır bir durum değildir. Toplumdaki bütün kesimler yokluğu paylaştığında sorun olmaz. Sorun, adil paylaşım olmadığında ortaya çıkar. Toplumun küçük bir kesimi ulusal gelirin %40’ını alıyor ise, yapı sorunlu demektir. Aynı toplumda nüfusun %10’u ulusal gelirin %70’ini alıyor ise bu sadece bir sorun değil, çok büyük bir sorundur! Paylaşım bir husumeti yansıtıyor ise; bölüşüm kesinlikle uçurumlar yaratmaktadır! Sadece bir kesimden alınıyor ve hep aynı kesime veriliyor ise, huzursuzluk kaçınılmazdır. Bu olumsuz olgular, doğal yaşamın sürdürülmesini engeller.
Güvenli, ilkeli ve gerçekçi çözümler olabilir. Aslında çözüm, sorunu yaratan nedenleri ortadan kaldırmakla olanaklıdır. Bu gibi çözümlere temel çözüm diyebiliriz. Temel çözümler genellikle tüm maliyetleri asgariye indirir. Aslında her çözüm bir siyasi tercihtir. Problem bu tercihi hangi sınıfın yapacağı ile ilişkilidir. Süleyman Demirel bu durumu açıklığa kavuşturan bir örnek vererek yaklaşık olarak şöyle demiştir:
-Silah satan barış istemez.
-İlaç satan sağlık istemez.
-Din satan ilim istemez.
-Hırsız olan hukuk istemez!
Bu vurgulanan şeyler sistem tercihinin omurgasını oluşturur. Kurumlar devletin omurgasıdır. Bu omurgaya nereden bakılırsa bakılsın; görülen resim kelimenin tam anlamıyla sınıfsaldır. Bu durum, emekçilerin bilinçlenerek örgütlü güç olmalarını kaçınılmaz kılar. Var olmak, varlığını sürdürmek ve ayakta kalabilmek buna bağlıdır…