Üretken bir yönetimin olabilmesi için; demokratik kurumların, liyakatli, özgür ve bağımsız yöneticilerin yanı sıra, laik bir yönetimin olması gerekir. İnançlarında ve düşüncelerinde özgür olmayan bir yönetici, yaratıcı ve üretken olamaz! Bağımlı bir kişi yönetici olmak yerine, yönetilen( emir ve direktiflere göre hareket eden) kişi demektir.
Halk sürekli olarak kan kaybederken; devlet kontrolsüz olarak büyüyor. Gücünü v e ağırlığını artıran devlet, halka refah değil, baskı ve şiddet, işsizlik ve yoksulluk dayatıyor. Ülkenin ucuz emek cehennemine çevrilmesi; bilerek, isteyerek ve planlanarak uygulanmak isteniyor gibi(!) En az üç çocuk talebiyle oluşturulan kitle yetmezmiş gibi; beş milyon Suriyeli, iki milyon Afganlı ve bir milyon öteki ülkelerden gelenler var. Sığınmacı emekçilerin sırtından ucuz emek, uluslararası güçlerin hizmetine sunulmak isteniyor sanki.
Çin ekonomisine öykünürken, halkın yoksullaştırılması kabul edilebilir gibi değil. Bu tutarsız girişimler en kısa zamanda organ uyuşmazlığı ile sonuçlanmaya mahkûmdur! Sorunun nedenleri ortadan kaldırılmadan sonuçların değişmesi mümkün değildir.
Kurumsallaşmak; eşitliğin, adaletin ve güvenirliğin egemen olduğu bir yapıyı işaret eder. Kurumlar, toplumların gelişmişlik düzeyini yansıtır. Kurumların oluşumu; birikimler, ilişkiler ve çözümler üzerinde yükselir. Kurum dendiği zaman öncelikle akla gelen, yasal dayanağı olan ve güvenilir olan bir yapıdır. Bu yapının eylem ve işlemlerini ilkeleri belirler. İlkeler, hukukun üstünlüğü temelinde oluşan pratiklerdir. Bu pratikler aynı zamanda temel hakların güvencesi olduğu gibi; adalet, eşitlik ve güvenirliğin de güvencesidir. Bu dayanaklar çevresinde, öngörülebilirlik gündeme gelir. Öngörülebilirlik; özgüven, yaratıcılık, girişimcilik ve üretkenliktir. Söz konusu üretkenlik, birey olmakla ifadesini bulur. Bilinçli birey olmak, kendi kaderinde söz sahibi olmak demektir. Kendi kaderini belirleyen özgür birey aynı zamanda yönetime katılabilendir. Katılımını doğrudan yapabileceği gibi, bunu temsil yoluyla da sağlayabilir.
Devletler, kurumlar bütünüdür ve kurumlar onun omurgasını oluşturur. Devletin ayakta durmasını sağlayan demokratik kurumlar;  yani devletin eli-ayağı, bedeni ve hafızası, bilimsel temelli ve yasal dayanaklı kurumlardır.
Birkaç özlü sözle yazımızı noktalayalım:
Örgütlü cehaleti egemen kılan, bilinçli olanların duyarsızlığıdır!
Bitmiş ömrü uzatmaya çalışmak, sadece maliyeti yükseltir!
Altını oyduğun şeyin ne olduğunu bilmezsen; üstüne yıkıldığında geç kalmış olursun!
Kendisini olmazsa olmaz olarak görenler olmasa, insanlar daha çok mutlu olabilir!
Çözüm üretmeye giden yol, soru sormaktan geçer!