8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü…

Erkek egemen siyasetçiler, bu günde nutuk üzerine nutuk atarlar, siyasal mesajlar verirler…

Tüm bunların hepsi şekle ve günü kurtarmaya yönelik olur. Zaten yıllardır öze yönelik olarak kadın haklarını geliştirici hiç bir çalışmanın içine girmedikleri gibi kadın haklarını da hep geriye götürdüler…

Kadınlarımıza verdikleri dinsel eğitimle, siyasi algılarla, televizyon programlarıyla beyinlerini uyuşturdular ve teslim aldılar…

***

Thomas Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” der. Ona göre insan doğası gereği kötüdür…

Bu yazımda bunu tartışacak değilim ama gözlemlerime dayanarak, şu tespiti yapabilirim ve şunu diyebilirim. “Ülkemizde kadın kadının kurdu durumuna gelmiştir-getirilmiştir-”

Ülkemizde kadınlar birbirini yiyip bitiriyor… Kadınlar birbirlerini düşman olarak-rakip olarak- görüyor ve birbirlerini de sömürüyorlar…

Tüm bunları da kadınlarımıza erkek egemen anlayış yaptırıyor…

Düşünün ki, türban dayatması bile erkek egemen anlayışının bir dayatmasıdır…

Diyeceksiniz ki tüm bunlar neden böyle oluyor… Tüm bunlar; sistemin dinlere, mezheplere ve kültürel yapılara bulaştırdığı “erkek egemen anlayış” yüzünden oluyor.

Ne yazık ki bu oyundan-sömürü düzeneğinden- okumuş, eğitim görmüş, akademik kariyer yapmış kadınlarımız bile kurtulamıyor…

***

Kadınlarımız, Atatürk Devrimleriyle kucaklarına düşmüş olan çağdaş haklara bile sahip çıkamıyorlar... Çünkü bu önemli haklara emek sarf etmeden, mücadele etmeden sahip olmuşlardır… Avrupalı kadınlar gibi bir mücadeleyle bu hakları kazanmamışlardır…

Ülkemizde kadın hakları günden güne geriye gitmekte, kadınlar her yönüyle sömürülmektedir… Kadının bedeni, giysisi, cinsiyeti, anneliği üzerinden siyaset yapılıyor… AKP iktidarı uyguladığı politikalarla kadınları çocuk makinesi gibi görmekte ve kadını hep eve bağlamanın yollarını aramaktadır. Kadını çalışma yaşamından uzaklaştırıcı çalışmaları bir yenilikmiş gibi öne sürüyor... Ne yazık ki kadınlarımız da buna kanıyor…

AKP döneminde kadın istihdam oranı azalmıştır ve daha da azalmaya devam edecektir… İşsizliğin nedenini bile kadınların çalışıyor olmasına bağlayan anlayış, Ortaçağ Avrupa’sının kadınlara baktığı açıyla bakıyor… Ortaçağ Avrupa’sında Kilise, kadınları 3K’ya hapsetmişti. (Küche-mutfak), Kinder-çocuklar), Kirche- kilise) kadınlara çocuk doğurmak ve bakmak, mutfakta yemek pişirmek, eşine hizmet etmek ve kiliseye gitmek görevlerini vermişti… Süreç içinde Aydınlanma ile –reform ve Rönesans- birlikte Avrupalı kadınlar 3K anlayışına karşı durarak “çocuk da doğururum, kariyer de yaparım, bu kilisenin bileceği iş değil” demişlerdir. AKP’de uyguladığı siyasetle, 3K anlayışının başka bir şeklini uygulamaya çalışıyor…

Kadın kadının kurdu demiştim… Kadınlar, birlik olacağına hep erkek egemen anlayışın oyuna geliyorlar…

***

Bakınız, bazı kadınlarımızın televizyonlara çıkıp da söylediklerine…

Kocasına ikinci bir eş alması için müsaade ettiğini belirten bir kadın: "Ben kocama bekâr arkadaşımı gösterdim. Beğeniyorsan alabilirsin dedim. Ama o kabul etmedi. Kabul etseydi de boşanmazdım" sözleriyle ekran başındakileri şaşırttı.

Erkek yaparsa zampara oluyor ama kızların çok masumane aşkları ise törelere kurban gidiyor...

Erkek çocuklarının sünneti bir düğün eğlence havasında geçerken ve ergenliğe geçişi bir gurur kaynağı olurken, kızlarımızın ilk ergenliğe geçişi bir utanç olarak algılanıyor ve sessiz sedasız öylesine geçiştiriliyor…

Ülkemizin siyasetini dine bağlayanlar, kendi dinsel ve mezhepsel inançları doğrultusunda kadınlarımıza bir rol biçiyorlar… Tüm sıkıntıların kaynağı da bu… Bu yönüyle Cumhuriyetten önceye dönmüş oluyoruz… Kendilerine de zaten “Yeni Osmanlı” diyorlar ya…

***

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı zihniyetinin bu çağdışı anlayışını çok iyi görmüştü:

"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler asarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulurlar. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir milletin anası, bir milletin kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".

1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili olarak şunları söylüyor:

"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz…"

Atatürk’ün kadınlarımıza getirdiği çağdaş haklar ne yazık ki, din bezirgânları tarafından hep geriye götürüldü ve götürülmeye de devam ediyor…

***

Düşünün ki nüfusumuzun yarısı kadınlardan oluşurken Siyasette, Mecliste temsil edilme oranları ancak %17dir. Dünyamızdaki 192 ülke arasında ise 117. sıradayız. Bu oranla Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de gerisindeyiz… İsveç ve Finlandiya temsil konusunda % 47’lere ulaşırken, Bakan sayısında da %50 üzerinde temsil edilirken; bizdeki durum içler acısı…

Kadınların siyasette sosyal etkinliklerde çok etkin olduğu Didim ilçemizde bile kadınların siyasette Belediye Meclisinde temsil oranı çok düşüktür. Düşünün ki ilçemiz Belediye Meclisinde kadın komisyonu kuruluyor. CHP hariç diğer partilerin komisyona vereceği kadın üyesi yok, erkek üyeler tarafından temsil edilmek durumunda kalıyorlar…

Bu yoz anlayıştan dönebilmek için kadınlarımızın birbirinin kurdu olma anlayışından vazgeçerek kendi aralarında güçlü bir dayanışmaya girmeleri gerekir…

Bu da ancak çağdaş kadın derneklerinin etkili çalışmaları ve siyasallaşmasıyla olur…

Bu durum böyle devam ederse, Avrupa’nın bir zamanlar yaşadığı Ortaçağ karanlığına döneriz…

Haydi, kadınlarımız gerici erkek egemenliği anlayışına dur deyin ve çocuk da doğururum-veya doğurmam-, siyasette yaparım, kariyerde yaparım kime ne deyin…

Birbirinizi yemeyin ve uyanın artık…

8 Martlar uyanışların günü olsun…

Kutlu olsun, Dünya Emekçi kadınlar Gününüz-Günümüz-…