Değişim; istenen beklenen ve tasarlanan olay ve olgulardır. Genellikle değişimler özü değil, biçimi(görünümü) değiştirirler. Tasarlanan değişimler birtakım beklentileri gerçekleştirirken zamandan ve maliyetten de kazandırır; kolay erişime olanak sunar. Bütün bunlar yaşamı kolaylaştırmak, güzelleştirmek ve refah düzeyini artırmak içindir. Hiç kuşkusuz bu söylenenler demokratik ülkeler için geçerlidir.
Gelelim bizim beklentilerimize. Bu sistem (tek adam) devam ettiği sürece ve temel tercihler değiştirilmedikçe; emekçinin, emeklinin, esnafın, memurun, çiftçinin yani cümle üreticilerin istem ve beklentilerini gerçekleyecek bir değişim olmaz! Sözün özü, ülke nüfusunun %85’inin refah ve huzuru söz konusu olamaz! Nüfusun %1’i servetin %40’ ına sahip. Nüfusun %10’u gelirin 54.5’ini, %50 yoksul kesim, %12’sini alıyor. Kadınlar ise gelirin sadece %23,3. Peki, korunup kollananlar kim? O zaman bir soru daha, siyasetin finansmanını sağlayanlar kim? Kendilerine tüm devlet olanakları ve kaynakları bir biçimde tahsis edilenler. Siyasetin finansmanını sağlayanlar; denetimsiz inşaat, kontrolsüz ticaret (üretici değil, aracılar) ve kanunsuz madencilik(!) Bunların yanı sıra kariyerine bakılmadan görev ve yetki verilen bazı bürokratlar(!)
OĞUZ OYAN Hocam konuyu şöyle özetliyor:
“Yolsuzluk ve saltanat ekonomisinin bitirilmesi gerekiyor; -Kâr çekişli enflasyonla mücadele için tekelci fiyatlamayla mücadele gerekiyor. Buna sermaye geliri sahiplerinin kazanç oranlarını ve talebini kısıcı politikalar eşlik etmeli; -Vergi sisteminin köklü olarak dönüştürülmesi şart. Enflasyonu azdıran dolaylı vergiler yerine, dik artan oranlı bir üniter gelir vergisi sistemine geçmek, şirket ortaklarının kâr paylarının da bu sisteme tabi olmasını sağlamak gerek. Vergilendirilmedik sermaye geliri bırakılmamalı, ki bir servet vergisini de eşanlı olarak tartışma durumuna gelebilelim; -Bütün ihale düzeneğinin değişmesi, KÖİ’lerin iptal edilmesi (en azından başlangıçta derhal TL’ye çevrilmesi) gerekir; -Tüm imar rantlarının kamuya mal edilmesinin maliye politikalarının olmazsa olmazı yapılması zorunludur; vs.:”
Değişime ilişkin çıkış yolu bu. Ülkedeki yüksek enflasyonun nedeni, normal vatandaşların endişeli mal alımları değil; asıl neden kontrolsüz ve denetimsiz devlet harcamalarıdır. Üstelik bu harcamalar ne kadar gereklidir o da tartışılır. Örneğin Bir Zafer Havaalanına gerek var mıydı? Bu gereklilik tartışmasının yanı sıra, yapılan veya yaptırılan işlerin fiyatlandırmalarının çok yüksek olması da ayrı bir tartışma konusudur.
2023 Yılında din hizmetleri için 45 milyar 293 milyon lira harcanmıştır. Vergi ödeyen vatandaş, parasının nerelere harcandığını öğrenmek isterken, gerekli olup olmadığını da irdeler. Tüm gelişmiş ülkelerde din adına iş yapan ve hizmet üretenlerin finansmanını o hizmetten yararlananlar öder. O ülkelerde maaşlı din görevlisi yok. Dünya insanlık ailesi Orta çağdan çıkarken, ruhbanların durması gereken yeri belirlemiştir. İslam ülkeleri henüz orta çağdan çıkamadıkları için inancın giderlerini, inanan veya farklı biçimde inanan ya da hiç inanmayanlar da ödemektedir(!) Her birey, ihtiyaç duyduğu oranda inanır. İnanç bir noksan tamamlayıcısıdır. Devletin inancı olmaz. Devlet bünyesindeki inançlı insanların inancını yaşamasını güvenceye alır. Bu yükümlülük devletin tüm inançlara aynı uzaklıkta veya aynı yakınlıkta olmasını gerektirir. Söz konusu inanç olduğunda dikkate alınması gereken nicelik değildir; isterse inanan birey tek kişi olsun, onun inancı da dikkate alınmalıdır. Çoğunluk inancı yaşama biçimine müdahale etme eğilimindedir. İşte bu noktada laiklik devreye girer. Yaşamsal ilkelere aykırı olmadığı sürece hiçbir inanca müdahale edilemez! İnanmamaya inanmak da bu kapsamdadır…
İrdelemeye çalıştığımız konu ile ilgili olarak 2024 yılı Bütçesinin bazı harcama kalemlerine bir göz atmakta yarar var:
Bütçeden, YİD’ler ve KÖİ’ler için ödenek miktarları bütçeye büyük bir yük getirmektedir. Karayolları, havaalanları, sağlık projeleri ve enerji sektörü için verilen güvenceler, kamu yararına yapılabilecek şeyleri engellemektedir. Örneğin, emekçilere ve emeklilere verilebilecek paralar güvence adı altında ödenmektedir.
Öncelikle bu güvencelerin yeniden değerlendirilerek belirlenmesi, kesinlikle ülke yararının bir gereğidir. Bunların yanı sıra, bir de tahakkuk etmiş olmasına karşın uygulanan vergi muafiyetleri var. Yaklaşık olarak 8 trilyon verginin, yine yaklaşık olarak 2,2 trilyon lirası bağışlanıyor(!)
Ülkede gerçek anlamda bir değişimin olabilmesi için; demokratik hukuk devletinin, kontrol ve denetimlerin olabilmesinin yanı sıra, vergi veren bireylerin de tam anlamıyla yönetime katılmaları gerekir. Ben kazandım, her istediğimi yaparım demek mümkün değildir!