Çanlar kimin için çalıyor sorusunun yanıtını bulmak gerekiyor.

Bir zamanlar İngiltere’de geçtiği söylenen bir öykü var. Öykü şöyle: Kilisenin çanı bir kez çaldığında, bir kişinin öldüğünü duyururmuş. Çan iki kez çaldığında saygın bir kişinin yaşamını yitirdiğini haber verirmiş. Çan üç kez çaldığında ülkenin önde gelen bir kişisinin öldüğü anlaşılırmış. Çan dört kez çaldığında, kralın yaşamını yitirdiği anlaşılırmış.

Bir gün bir kentte sıradan bir vatandaşın davası görülmüş. Dava sonucunda yargıç adil bir karar vermemiş. Bir süre sonra bir çan sesi duyulmuş. Halk kimin öldüğünü merak ederken, ikinci çan sesi duyulmuş. Hangi saygın kişi öldü derken, üçüncü çan sesi duyulmuş. Acaba ülkenin hangi saygın kişisi öldü diye endişelenirken, dördüncü kez çan sesi duyulmuş. “Eyvah kralımızı kaybettik” diye üzülmeye başlamışken; çan beşinci kez çalmaya başlar. Bu kez halk “Kraldan daha önemli olan ne var?” sorusunu sorarlar.

Halk olayı öğrenmek için kiliseye yönelir. Kiliseye vardıklarında o gün yargılanan kişinin çanı çaldığını görürler. Halk çanı çalan kişiye; “Kraldan daha önemli olan şey nedir?” diye sorunca şu yanıtı alırlar: “Adalet öldü!”  Ülkenin en önemli kişisi kral iken, adaletin ondanda daha önemli olduğunu anlarlar.

Aslında adalet hava gibi, su gibi yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Yaşamın olmazsa olmazlarından biri olmaz ise yaşam yaşanmaz olur. Adalet de yaşam için olmazsa olmazlardandır. Adaletsiz yönetimler sorunların kaynağıdır yani, adaletsizlik sorunun ta kendisidir. Adalet adil yargılanma ile başlar. Yargılama adil değilse adaletten söz edilemez.

Yargının bağımsızlığının önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Yargı bağımsızlığının temelinde kuvvetler ayrılığı var. Kuvvetler ayrılığı yargının herhangi bir makamdan emir almamasının güvencesidir. Yargı herhangi bir makam veya kurumdan emir aldığı an bağımsızlığını yitirir. Adaletin olmadığı yerde ot bitmez. Adaletin olmadığı bir toplumda anayasa yoktur, hak yoktur, hukuk yoktur ve devlet yoktur!

Yurtseverlik tüm yurttaşlarını farklılıklarına rağmen(ve onları koruyarak) onları bir arada tutabilmektir. Hukuk devleti tüm kurum ve kurallarıyla vatandaşlarının doğuştan sahip oldukları haklarını koruyarak, onların güvenlik içinde yaşamalarını sağlamaktır.

Söz konusu olan, anayasal güvenceye kavuşturulan demokratik hakların savunulmasıdır. Yürüyüş için “lütuf ”tan söz edilmesi ne yasal, ne de mantıklı bir yaklaşım değildir. Çünkü muhalefetin ne yapacağına ve nasıl yapacağına iktidar karar veremez. Muhalefet yasal haklarını yasalara uygun olarak kullanır. Yürüyüş de anayasal bir haktır. Bu hak şiddete başvurmaksızın kullanılır ve bu hakkın kullanımını iktidar güvenceye alır.

Not: Bu yazım daha önce Mavi Didim Gazetesinde yayınlanmıştır. Güncelle kesiştiği için yeniden paylaştım.