BİR KADIN TANIDIM…

( Kadın yüreğiyle, doğasıyla ve de en önemlisi emeğiyle insanlığın varoluş gücüdür. Ne yazık ki;  aynı zamanda da dinsel ve geleneksel örüntülere bulaşmış, ilkel erkek egemen anlayışların saldırısına, aşağılamasına da uğrayandır.

Ülkemizde kadına yönelik şiddetin artması çok düşündürücüdür. İstanbul sözleşmesi yaşatır. Kadına yönelik, eşitlikçi, katılımcı çağdaş yasalar yapılması ve uygulanması yanında okullarımızda da bu yönde şiddeti tetikleyen törelerin, geleneklerin ve dinsel yapıların yerine; çağdaş insanı öne çıkaran eşitlikçi anlayışta bir eğitim uygulanmalıdır…

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü “Bir Kadın Tanıdım” şiirimle kutluyorum. )

BİR KADIN TANIDIM…

Yüzyılları takmış peşine,

Hep yürür durur düşlerime.

Anadolu’nun tüm kadınlarını taşır yüzünde.

Kaygılı, hüzünlü, edalı, gizemli ve sevgi dolu…

O bir Avşar, ya da Yörük, Türkmen ve Kürt kadını.

Dün gibi yakın, yarın gibi gelecek.

Zamanın içinde yitmiş gibidir.

Belki yüz kere yeniden doğup doğup gelmiştir aramıza.

Başında bir anıt gibi durur, gelinlik tacı.

Belinde kuşağı, önünde önlüğü, kollarında kolçağı…

Acelesi vardır her zaman.

Kıpır kıpırdır, küçük adımlarıyla salınarak yürürken.

Taze tereyağ kokusu gibidir yayığın başında.

Vurdukça yayığa, bir güzel süzülür mavi gözleri.

Keşke, benim de, mavi olsaydı gözlerim.

Kolay değildi onbeş yaşında gelin olmak…

Yemek yapılacak, tarlaya gidilecek, çapa yapılacak…

Koyunlar sağılacak, harmana gidilecek, buğdaylar elenecek

Kayınlar su ister, görümceler de biraz naz…

Akşama da otuz yaşındaki dedem yatakta…

İki odalı evde sekiz kişilik aile…

Nasıl yapardı o kadar işi hiç yüksünmeden…

Ve kovalarken yıllar yılları…

Yoksulluğun dizboyu olduğu zamanda…

Can kattı üç oğula bir de güzel kıza…

Büyük oğlu ve biricik kızı evlenerek uçtular yuvadan…

Acılarla dağlandı yüreği ergen oğlu İsmail’in ardından…

Ve kırk beşinde giydi dulluk örtüsünü…

Küçük oğlu da evlenip gitmişti askere…

Omuzlarındaydı yine ailenin yükü…

Ben okurdum amcamın asker mektuplarını ebeme…

Amcam da destan yazardı hep mektuplarında…

Ağlardık ebemle birlikte, gözyaşlarımız karışarak birbirine

İnceden bir ağıt tuttururdu, saçlarımı okşarken…

Ben de dinlerdim onu yatarak dizlerine…

Öküz de yoncalar mıydı harman zamanı…

Gözyaşları dönüşürken kan çanağına…

Resmettim o acıyı çocuk kalbimle…

Ve ebem,

Akıp gittin kıraç bir vadide…

Farkında değildik yaşarken varlığının

Unuttuk senin de ilgiye muhtaç olduğunu o çağda

Saplandı kaldı tüm uhdeler yüreğime…

Bir kadın tanıdım…

Yüzyılları takmış peşine,

Hep yürür durur düşlerime.