BEKR-İ EFENDİ…

Bu bir yol masalıdır…

Didim’den – Ankara’ya rahat koltuklu otobüs yolculuğumun da bir anısıdır…

Bu arada “rahat koltuklu”, mükemmel servisli, internet bağlantılı, koltuklarında televizyon olan otobüsler yolculuğunuzu tam bir keyfe dönüştürüyor…

Yolculuğunuz sırasında rahat koltukların verdiği avantajla, kitap okuyabilirsiniz, istediğiniz televizyon kanalını izleyebilirsiniz, bilgisayarınız yanınızdaysa internette gezinebilirsiniz… Yolculuğunuzla ilgili yazılar yazıp, yolculuğunuzu renklendirebilirsiniz…

Yolda okumak için yanıma, “Zülfü Livaneli’nin “Kardeşimin Hikâyesi” kitabını almıştım…

Rahat yolculuğun etkisiyle bir yol masalı yazmak düşüncesi ağır basınca kitabı okumayı erteledim ve ortaya işte bu yol masalı çıktı:  

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde…

Ben diyeyim batı, siz deyin doğu, öbürü desin güney, bir başkası desin Kuzeyde bir ülke varmış… Bu ülkenin çok zalim mi zalim bir padişahı varmış… Bu padişahın astığı astık, kestiği kestik, ağzından çıkan kanunmuş… Padişah ailesi ve şakşakçıları şatafatlı bir hayat sürerken, halk yoksulluk ve sefalet içindeymiş… Bu duruma halk isyan etmeye başlamış… İsyankârların çoğu padişahın gazabından kurtulamamış… Hapishaneler dolmuş taşmış… Padişah bu isyanları durdurmak için bir yandan da çareler aramaya başlamış… Padişahın aklı evvellerinden biri “efendim bu sorunu çözse çözse Laf Ebesi Bekr-i Efendi çözer demiş… Laf Ebesi Bekr-i Efendinin namını tüm ülke biliyormuş… Dudakları titreyerek, dilini yalayarak, mıy mıy ederek öyle bir konuşurmuş ki; hemen gündemi değiştirirmiş… Bu Bekr-i Efendinin sülalesinin sofistlere dayandığı da söyleniyormuş. Şu diyalogun Bekr-i Efendinin atalarına ait olduğu da söyleniyormuş…

—Bu köpek senin midir?

—Evet benimdir.

—Bu köpek bir baba mıdır?

— Evet, bir babadır…

— O halde bu köpek senin babandır…

Diyalogda görüldüğü gibi Bekr-i Efendinin ataları da tam anlamıyla bir laf cambazıymış… Lafı parayla satarlarmış… Bu sayede çok zengin olmuşlar… Bekr-i Efendi de atalarının izinden gidiyormuş…

Neyse gelelim masalımıza… Padişah hemen emir verir.” Tiz elden Bekr-i Efendi buluna ve huzuruma çıkarıla” Der…

Padişah emir verir de, emri yerine getirilmez mi? Bekr-i Efendi bulunur,  palas pandıras padişahın huzuruna çıkarılır…

Padişah, bu önemli adama sofralar kurdurur, yenilir içilir sıra sohbet faslına gelir… Sudan sabundan bahsedilir ve tam ülkenin içinde bulunduğu durum konuşulurken: Bekr-i Efendi:

— Padişahım

— Söyle Bekr-i Efendi

—Babanız davul çalar mıydı?

Padişah sinirlenir, kaşlarını çatar ama Bekr-i Efendi’nin bu soruyu niçin sorduğunu da merak ederek:

—Hayır, çalmazdı Bekr-i Efendi… Merak ediyorum, niye sordun bu soruyu…

—Hiç… Benim babam da çalmazdı da…

Başta padişah olmak üzere, sofradakiler şaşkın bakışlarla bu lüzumsuzluğa basarlar kahkahayı…

Bekr-i efendinin durmadan gündem değiştirmesi, daldan dala atlaması, tatlı-tatsız münasebetsizliklerine padişah kendini o kadar kaptır ki konuyu unutur. Vezir, adabı usulünce konuyu padişaha hatırlatır…

Padişah, Bekr-i Efendiye dönerek: Bekr-i Efendi Halk bizden memnun değilmiş… Emirlerime karşı gelmeye başlamışlar… Senin dilin güzel laf yapıyor… Daldan dala atlamasını ve münasebetsizliği de iyi biliyorsun… Halkın arasına karışıp onların akıllarını çelmeni, gündemi değiştirmeni ve böylece halkın geçim sıkıntılarını unutturmanı istiyorum… Eğer başarırsan, dile benden ne dilersen der… Bir ay sonra da neler yaptıklarını görmek için seni huzuruma bekliyorum… Tiz elden çalışmaya başla der…

Padişahtan bu emri alır da durur mu Bekr-i Efendi… Kahvelerde, camilerde, dergâhlarda, meyhanelerde, kısacası nerde topluluk varsa topluluğun içine dalar çıkar, dalar çıkar… Çıkarken de arkasında tartışmaları bırakarak oradan sıvışır…

Bir aylık süre dolarken, halk geçim derdini unutmuş, Bekr-i Efendinin sözlerini tartışır duruma gelmişler… Bu tartışmalar tüm ülkeyi sarmış… Padişah bu durumdan çok memnun olmuş… Huzuruna gelen Bekr-i Efendiyi altınlara boğmuş ve ona baş kadılık görevi vermiş…

Ve her şeyin sonu var… Sakın ha  masalımızın bittiğini zannetmeyin, masalımız devam ederken, Ankara’ya girdiğimiz anons edildi… Yolculuğumuz bitti ama masalımız bitmedi… Eğer Bekr-i Efendi’nin hazin sonunu merak ediyorsanız, Ankara’dan Didim’e dönüşümü bekleyeceksiniz…

Görüşmek üzere…