Yaşamak, gerekli ilişkileri olumlu bir zeminde kurarak, güven temelli ilişkilerle birliktelikler oluşturmaktır. Güvenin güvencesi örf, adet ve gelenekleri yaşatan kurum ve kuralların oluşturulmasıyla olanaklıdır. İlkeler, kurallar, tanımlar ve kavramlar; uzlaşmanın, adil paylaşımın ve özgürce dayanışmanın olmazsa olmazlarıdır. Bu güvenceler yaşam ortaklığını, amaç paylaşımını ve yaşam birlikteliğini yani, millet olgusunu yaşama geçirmekle olanaklıdır.

Hukukun önceliği, yaşam güvencesi olmasıyla ilintilidir. Yaşama ilişkin ne kadar sorun, uzlaşmazlık var ise, bütün bunların çözümü hukuk ile ilişkilidir. Paylaşım olgusu yaşama ilişkin bütün sorunların kaynağıdır. Paylaşım sorununun çözümünde adaletli olmak gerekir. Adalet, hukukun olmazsa olmazıdır. Hukukun üstünlüğünün anlam ve önemi bu noktada ortaya çıkar. Kanunlar hukukun üstünlüğü ile bağdaşmayabilir ama, yasalar her koşulda hukukun üstünlüğünü güvenceye alır. Bu özelliği ile hukuk evrensel bir geçerliğe sahiptir. Hukukçu vurgusu hukukun üstünlüğünden yana olanları kasteder. Hukukçu, hukukun üstünlüğünden yana olabilendir.

Doğada doğal yaşamın sürdürülebilmesi, uzlaşmalarla sürdürülebilecek bir durumdur. Bunun önceliği ise, farkındalıktır. Farkındalık, farklılıkların birliğine olanak sunar. Bir toplumdaki farklı birliktelikler, her koşulda daha güçlü bir yapıyı işaret eder. Toplumsal uzlaşmaların temelinde toplumsal sözleşmeler yer alır. Toplumsal sözleşmeler, her şey normalin sınırları içinde kaldığı sürece geçerlidir. Belirleyici değişimlerin bağımlı değişimler üretmesi kaçınılmazdır. Bu düzenlemelere biz hukuk diyoruz. Temel hak ve özgürlüklerin savunularak korunması, yaşam için bir olmazsa olmazdır. Bu noktada temel haklar derken tüm varlıkların var olma hakkı kastedilmektedir.

Yasa meşruiyetini yaşamın kendisinden ve doğal yaşamdan alırken, varlığa ilişkin kurumsal ilkelere yaslanır. Bu nedenle kurumlar devletin omurgası ve aynı zamanda bir toplumsal güvencedir. Kurumsal ilkeler olabildiğince yaşamla ilişkili tüm hak ve özgürlükleri kavrar ve kucaklar. Eşitlik temelindeki bu kucaklama bir güven şemsiyesidir. Bu şemsiye laik, demokratik bir fırsat eşitliği alanı yaratır; liyakat öncelikli olarak gözetilmesi gereken ilkelerdendir:

1-Sorun çözmek için öncelikle iyi niyetle yola çıkmak gerekir. (Açıklık ve denetlenebilirlik)

2-Kamu yararını öncelik olarak kabul eden çözümler sorun çözerken sorun yaratmaz! (Yurtseverlik)

3-Çözümler sınıfsal, grupsal veya kişi kayırmacı yaklaşımlardan kaçınmalı. (Eşitlik)

4-Sorun çözümünde bilimsel yöntemler kullanılmalı; çözümler ulusun, öteki varlıkların ve dünya insanlık ailesinin yararına olmalıdır. (Kültürel yeterlik)

5-Refahın adil paylaşımı her koşulda dikkate alınmalıdır. (Fırsat eşitliği)

Eğitim, liyakat ve kariyer, normal olan demokratik toplumlar için olması gerekenlerdir. Bu niteliklerin olmaması hali, birçok şeyin olmadığını işaret eder. Kariyer ve liyakat özen gözetilmesi gereken niteliklerdendir. Farklı bir biçimde ifade edersek, hukukun üstünlüğünün gözetilmemesi halidir. Yaşamsal olan temel haklara önem verilmediğinin göstergesidir. Kurumların gerektiği gibi işletilmediğini, eğitim ve sağlığa gereken önemin verilmediğini gösterir(!) Aynı zamanda adil bir bölüşümün olmadığını ve olamayacağının da kanıtıdır. Ulusa ait değerlerin (nitelikli insan kaynağı) ve kaynakların akılcı bir biçimde kullanılmadığının da göstergesidir. Kaz dağları veya İliç için bir gelecekten söz edilebilir mi? Kalitesiz ve gereksiz bir kömür çıkarma amacıyla Belen Ormanı yok edilebilir mi? Gelecek nesilleri doğadan ve doğal kaynaklardan yoksun bırakmak bir hak olamaz. Bu doğrultuda kullanılacak hukuka aykırı bir yetki hiçbir şahsa verilemez!

ELLER…

Yaşamı çevreden koparan eller günahkâr!...

Düşünce yuva kuramaz sığ beyinlerde…

Suları kör-topal, toprağında yaşam barınmaz!

Ölümlere kucak açtı yağmacı madenciliğiniz;

Birileri bir defa kazanırken, yaşam kaybetti geleceğini!